Eğitmen ve Yazar Bilge Karadeniz. kullandığımız sözcüklerin hayatımızı olan etkilerini anlatıyor.
Nasıl bir insanın doğumu yani doğum hikayesi kendi kaderini belirliyor?
Şimdi öncelikle, bizler Türk toplumunda yaşayan insanlarız ve Türk toplumunda erkek çocuk doğurma ve erkek çocuğun dünyaya gelmesi çok daha önemlidir. Eğer ki bir kız çocuğu anne karnındayken erkek çocuk olarak beklenmişse… Baba ya da anne, işte “Hadi oğlan olsun!”, işte “Bak gör, oğlum olacak!” gibi söylemlerde bulunduysa ruh, anne karnında bunu hissediyor. Hissettiği için de ileriki döneminde yani doğduğu zaman, o 0-6 yaş aralığında zaten bilinçaltında kayıt aldığı için ve anne karnında da erkek çocuk olarak beklendiği için ‘babasının’ ya da ‘annesinin kızı’ olacağına ‘babasının oğlu’ olabiliyor.
Ve bu kız çocuğu yetişkin oluyor, büyüyor ve her zaman ‘babasının kızı’ değil de ya da ‘annesinin kızı’ değil de, ‘babasının oğlu’ ya da ‘babasının kızı’ olarak hayatını devam ettiriyor. Ne yapıyor bu kız? Bir kere ailesinin gözüne girmek için, onaylanmak için; “Erkek olursam ben onaylanırım” koduyla dünyaya geldiği için onaylanacağı hareketler yapıyor. Ne yapıyor? Dişil olmasına rağmen, eril enerjiye yöneliyor. Çalışıyor, iş kuruyor, işte annesine bakıyor, babasına bakıyor… Hep bir eril enerji modunda ve dişiliğinden, dişil enerjiden alamıyor. Diyelim ki yine bir bebek…
Kız ya da erkek fark etmiyor… Anne karnındayken kaza geçirdi –ki benim zaten öyle olmuş, kaza geçirmişler- bu çocuk, anne karnında eğer ki kaza geçirdiyse ve bu çocuk, anne korktuğu için o kodu orada aldığı için dünyaya geldikten sonra zaten korku enerjisiyle geliyor. Çünkü orada bir tehlike atlatmış. Orada annenin, o korku duygusu bebeğe geçmiş oluyor ve sonrasında bu çocuk, yetişkin de olsa korku frekansını taşıdığı için panik atak, vesvese, psikolojik depresyon gibi yaşayabiliyor ki zaten hani ben, ilk kitabım “Ruhun Bilgisi” ni, panik atak üzerine yazdım. Hani sizler de, okuyanlar da biliyorlar.
Diyelim ki anne ve baba, eğer ki hamileyse; bebek, yine anne karnındayken sürekli dırdır, didişme, kavga, gürültülü bir ortamda anne karnındaysa; o zaman bu çocuk, zaten eril ve dişilin yani kadın ve erkeğin… Sürekli evliliğin, kavga ve gürültüyle olacağına inandığı için o şekilde dünyaya geliyor. Ve kendi ileride ilişki, evlilik ya da aşk ilişkileri sürdürmeye çalıştığında sürdüremeyebiliyor. Bunun dışında ‘coğrafyamız kaderimizdir’ diye çok güzel videolar var. Siz de YouTube’ dan ya da ilgili mecralardan bakın, göreceksiniz. Doğmuş olduğumuz coğrafya, iklim, içtiğimiz su bile bizi etkileyebiliyor. Diyelim ki doğduğunuz yıl, kuraklık vardı. Bu kuraklık, bu yaşanmış olan, bu kuruluk, sizin hayatınızda da kuruluğa sebebiyet verebiliyor.
Nedir bu? Yani elinizi bir işe atıyorsunuz, bereketi olmayabilir gibi. Diyelim ki o yıllarda savaşlar, isyanlar, hani bu tarz dünyadaki ve ülkedeki kargaşa, siyasi olaylar sırasında doğmuşsa bir çocuk ve o kolektif bilinç o şekilde olduğu için, baba ve anne de etkilendiği için daha öfkeli ve adrenalinli işler yapabiliyor, ileriki yaşamlarında. Ne söylerler? Hamileye iyi davranın, Mozart gibi, Beethoven gibi güzel müzikler dinleyin. Çünkü çocuk 120 güne kadar, annenin ruhundan besleniyor. 120. günün sonunda çocuğa ruh üfleniyor.
O süre içerisinde çocuk, anneden ne aldıysa genetik faktörleri geliyor, kendi fıtratı –yazılmış olan fıtratı- yazılıyor ve anneden bazı şeyleri kopyalayarak dünyaya geliyor. Anneni yaşadığı duygular, dünyadaki olan olaylar hatta ailenin ekonomik durumları bile çocuğu etkileyebiliyor. Bazen zor doğumlar oluyor. Çocuk… Doğum vakti geliyor, çocuk doğmuyor ya da önceden, annenin suyu gelme gibi bir durum varmış. Hala daha da hani o şekilde… Su geliyor, çocuk dünyaya zor gelebiliyor.
İşte çocuk yani ruh, aslında orada dünyaya gelmek istemiyor. Ve orada “Ben niye geliyorum ki bu dünyaya?” hani “Burası daha güvenli, gerçek dünya yani öbür taraf daha güvenli, ben gelmek istemiyorum.” diye düşündüğü için kendi kendine zaten orada blokaj yaratıyor ve dünyaya gelmek istemiyor. Ve bu çocuk, dünyaya geldiği zaman hayata köklenmede problemler yaşıyor. Hayata hiçbir şekilde köklenemiyor. Çünkü öbür tarafın yani esas alemimizin güzelliğini hepimiz şuur altında biliyoruz ama unutulduk.
İnsan demek, unutan demek. Unutan olarak dünyaya geldik. Çocuk, bunu unutabiliyor. Unuttuğu zaman, dünyaya geldiği zaman hayata köklenemiyor. “Hayat, ne ki? Yani kazansam ne olur, kazanmasam ne olur!”, “Çalışsam ne olur, çalışmasan ne olur!” diyebiliyor. Ya da bu çocuk, hayattan tat alamadığı için adrenalin dolu, haz dolu işlere yönelebiliyor. Katiller bile…
Eğer ki bir çocuğun, anne ve babası sürekli kavga halindeyse ve çocuk, annenin karnındayken babadan anne şiddet görmüşse; bu çocuk zaten katil olmayı, şiddeti doğal karşılıyor. Çünkü onu, orada hissediyor. Şimdi siz de dönün, bir doğum hikayenize bakın! Annenize babanıza sorun! Zor mu doğdunuz, dünyaya zor mu geldiniz? Ekonomik şartlar nasıldı? Dünyanın, ülkemizin durumu nasıldı? Anne herhangi bir korku, kaza geçirdi mi? Kızdınız, erkek mi bekleniyordunuz? Erkektiniz, kız mı bekleniyordunuz?
Bunlar çok önemli püf noktaları… Bunları bulduğunuzda, bunları size anlattıklarında ya da siz keşfettiğinizde şöyle söyleyebilirsiniz; “Evet, ben dünyaya bu, bu, bu şartlar altında ve bu, bu, bu duygular altında gelmişim ama artık ben bu duygularla bağımı kesiyorum” diyerek niyet edebilirsiniz. “Ben artık şu yaşımdayım, benim adım bu, ben doğumumla ilgili bu bağları…
Bu olumsuz, negatif bağları niyet ediyorum ve kesiyorum” diyerek bu bağları kesin! Çünkü bu bağları kesmezseniz çocuk yani kişi, -otuz yaşında, kırk yaşında, elli yaşında olsun fark etmez- o anne rahmindeki haliyle hayatına devam edebiliyor. Etmemesi adına, hayatımızı güzelleştirmek adına, doğumunuza hadi gelin bir daha bir bakın. Kendinize iyi bakın, sevgiler, hoşça kalın.
Uzmanın Megareform profil sayfasını incelemek için ; Bilge Karadeniz
Kendisinin Instagram hesabını görmek için buraya tıklayınız.