Hande MİSTİLİ: Rego Now’ dan herkese keyifli bir merhaba diliyorum. Bugün sizlerle Mindfulness, Ayurveda, nefes, meditasyon hakkında sayısız içerik sunan akademimizden bahsetmek istiyoruz. Evet, Lale?
Lale YILMAZ: Akademimizin en bence çarpıcı sözlerinden bir tanesi; yaşamla kalpten yeniden bağ kurmak. Aslında öncelikle kalp bağımız olduğunun farkında mıyız? Benim aklıma gelen sorulardan bir tanesi bu.
Hande MİSTİLİ: Ya bu hayatın koşturmacası, telaşı, sorumluluklar, yetme – yetişme telaşı, elimizde bitmeyen yapılacaklar listesi, hayat içerisinde kendimizi hep arka sıralara atmamızı ve kendimize dair farkındalığımızın, ihtiyaçlarımızın geriye düşmesine vesile oluyor. Ve bu geriye geriye gittikçe de bir bakıyoruz ki yaşamla gerçekten entegre değiliz ve aradaki bağımız çok zayıflamış olabiliyor.
Lale YILMAZ: Yani aslında kendimize dönüp baktığımızda, yaşamla bir bağımız olduğunu ve bu bağın kalpten olmasının bize faydalarından bahsetmek istiyoruz. Bu akademinin tüm içeriği aslında bu kurguyla devam ediyor.
Ve destek olmak istediğimiz şeyler; beslenmesinden tutun da yani bedene aldığımız yiyecek içeceklerden aldığımız nefese, zihnimizdeki düşüncelerden duygulara kadar ve duygular kısmına girdiğimizde de kalpten söz etmemek olmuyor. Dolayısıyla da o kalp bağını –ki günümüzde çok.
Modern yaşamın içinde çok zorlu şartlarda o kalp bağını – kopardığımız zaman galiba, yaşamın en büyük bağlarından bir tanesi gidiyor. Yani nasıl nefes almadan yaşayamazsak aslında kalbimizle, sevgimizle, o kalbimizi açmadan da çok da yaşamdan söz edemeyiz, diyoruz. Sen ne dersin?
Hande MİSTİLİ: Ne kadar güzel bir yere değindin! Bu, demin saydığım tüm telaşlar insan olmanın, yaşama tutunmanın, yaşamla bağ kurmanın niteliklerini kaybetmemize vesile oluyor. Gün içinde acaba kendimizin ne kadar farkındayız? İhtiyaçlarımızı, duygularımızı, düşüncelerimizi… Günün içinde ‘ben neredeyim?’ sorusunu, ‘bana hiç sıra geldi mi, bana dokunuldu mu, ben görüldüm mü, kendimi görebildim mi?’
Bu sorulara cevap verecek ya da bunlar hakkında düşünecek vaktimiz olmuyor, bu yetme – yetişme telaşından ve gün sonunda da kendimizi tükenmiş, yorgun, bitmiş, tahammül sınırlarını zorlamış, ne kendine ne de çevresine artı bir nokta verebilecek noktadan çok uzaklaşmış buluyoruz. Ve bunları dönüştürmenin mümkün olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.
Lale YILMAZ: Evet aslında biz, akademinin içerisinde biraz ezber bozuyoruz galiba Hande. Çünkü hep dışarıdan beklediklerimiz ve hep dışarıya verdiklerimiz… Ama kendimizin ne aldığı, ne verebileceği, kapasitemizin ne olduğu ya da ne yiyebileceğimiz…
Dengeli, sağlıklı bir beslenmekten bahsediyorsak zihinsel, ruhsal ve bedensel sağlıkta… Ne yiyebileceğimiz bile bizim aslında bakabileceklerimiz. Yani önce dönüp kendimize baktıktan sonra ‘neye ihtiyacım var?’ sorusu da çok anahtar değil mi?
Hande MİSTİLİ: Bu yaklaşımına şöyle cevap vermek isterim; hayat aslında bir sindirim. Yediğin, içtiğin, düşündüğün, hissettiğin, dokunduğun, temas ettiğin, ilişki içinde olduğun… Her şeyi ne kadar iyi sindirebildiğinle alakalı. Ve sindirim iyiyse yaşamla kuvvetli bir bağ kurmuş oluyorsun.
Çünkü emilim ve özümseme gerçekleşmiş oluyor. Bu sebeple çok güzel bir noktanın altını çizdin. Düşündüklerimiz, hissettiklerimiz, kursağımızdan neyin geçtiği yaşamla bağ kurabilmenin niteliklerini çok değiştiriyor. Örneğin; sonbahardayız. Sonbaharın nitelikleri; soğuk, kuru, ıslak. Bu tür yiyecekler yediğimde, bu tür ilişkiler içinde olduğumda bilmeliyim ki, anksiyete ve depresyon her an kapımı çalmak üzere.
Ve bu hale düşmüş ben, yaşamla bağ kurmayı bırak, yaşamın nereye gittiğinin farkında değilim. Kendimle olan bağım kopmuşken, yaşamla nasıl bağ kurabilirim ki? Mümkün değil.
Lale YILMAZ: Evet. Önce herhalde içinde bulunduğumuz, yaşadığımız… Cümle doğruysa yaşamın farkına varmak, yaşıyor olduğumuzu fark etmek ve sonrasında da nasıl yaşıyor olduğumuza bakmak. ‘Sindirim’ dedin, çok da güzel söyledin aslında. Sindirim ve sonrasında boşaltım. Yani bedenimiz bu şekilde çalışıyor, yiyeceklerle. Duygularımız da davranış olarak çıkıyor.
Boşaltım dediğimiz şey aslında davranış. Ama biz önce, olayı kavrıyor muyuz? Önce, o olayın bizdeki etkilerini biliyor muyuz? Yoksa bunları, bugüne kadar bize öğretilmiş ya da bizim inançlarımızdan gelen bazı etiketlerle mi yaşıyoruz? Bunları da görmek zaman zaman, bazen rahatsız edici olabiliyor. Peki, o zaman ne yapacağız?
Evet, bir kalbimiz var yani. Kalbimiz atıyor, nefes alıyoruz, yaşamın içindeyiz, yiyoruz, sindiriyoruz, boşaltıyoruz. Duygularımız var, tepkilerimiz var ve davranışlara dönüştürüyoruz. Biz şunu mu anlatmaya çalışıyoruz ya da insanları şu yönde mi desteklemek istiyoruz? Evet, yediğinizin farkında olun, içtiğinizin farkında olun; mevsimlere göre, bedeninize göre. Belli davranışlar var, belli duygular var bunları da yapın. Peki, sonra?
Hande MİSTİLİ: Ya insan bir robot değil. Böyle işlemiyor. Hani eline ‘to-do list’ verilmiş, yapılacaklar listesine… Listesinde yapılanları işaretleye işaretleye gitmek iyi gelseydi, şu an hepimiz kendimizi muhteşem hissederdik. Ama bu iş öyle ilerlemiyor, görüyoruz.
Burada güne nasıl başladığını fark ederek uyanmak. Hani o yataktan ilk kalktığında, gözünü açtığında ne hissediyorsun? Nasıl bir sen güne merhaba dedin? Hangi duygu düşüncelerle, nasıl bir enerjiyle? Uyandığını fark etmek!
Ve orada bir eksik ya da bir destek ihtiyacı görüyorsan, o yataktan haldır huldur fırlamak yerine yatağın kenarına belki gelip bir düşünüp ‘Hande bugün neye ihtiyacın var?’ sorusunu sormak gerekiyor. Ve oradan güne karışmaya çalışmak lazım.
Lale YILMAZ: Çok güzel söylüyorsun ama zaman zaman gündüzü ve akşamı ayırt edemeyecek zamanlarımız oluyor, öyle değil mi? Yani hem yaşamın içinde hem zorlukların içerisinde. Aslında akademide bizim büyük bir paket halinde bedeniyle yiyeceğiyle beslenmesiyle zihniyle kalbiyle şefkatiyle. Aslında desteklemeye çalıştığımız şey bu, öyle değil mi?
Hande MİSTİLİ: Aynen.
Lale YILMAZ: Her bir hücrenin… Başlangıçta nefesinle beraber her bir hücrenin, her attığın adımın, her tepkini ve sana gelen her şeyin farkında olmak. Hani uzaydaki yerini de fark etmek, acıktığını, susadığını da fark etmek. Bugüne kadar belki bunları söylemekle ilgili ya da fark etmekle ilgili bildiğin doğrular, sana yanlış gelecek. Biz buralarda destek vermeye çalışıyoruz.
Hande MİSTİLİ: Aynen öyle. Yaşamın, yaşamaya değer olduğunu hatırlamaya ve hatırlatmaya niyetle yola çıktık. Kendimize de bunu hatırlatıyoruz çünkü bazen biz de aynı sapmaları yaşayabiliyoruz. Ama burada en önemli, altını çizerek hatırlamaya ve hatırlatmaya çalıştığımız şey; “Ben o yaşamın neresindeyim, benim neye ihtiyacım var ve bunları nasıl giderebilirim?”
Bu sorular geldiğinde zannediyoruz ki, çok büyük şeylere ihtiyacımız var. Bir sürü ‘-meli, -malı’ belki sıralanıyor. Halbuki sakin kalıp bir adım geriye çekilip olanı ve bütünü uzaktan gözleyebilme, gözlemleyebilme alanına geçtiğimizde cevapların çok basit, uygulanabilir, pratik ve büyük bedelli olmadığını görüyoruz. Yaşamla bağ kurmak. Yaşamla şefkatli bir bağ kurmak derken bu basit adımlardan bahsediyoruz. Hepimizin kendi kendine uygulayabileceği, yapabileceği basit adımlar.
Lale YILMAZ: Evet, çok güzel söyledin. Şöyle bir şey de var; biz hep aslında değişimi de dışarıdan bekliyoruz. “Hande ben seni değiştirmeye çalışıyorum, şu huylarını sevmiyorum.” Böyle kendimizi yiyip bitiriyoruz ya da eşimizi ya da çocuğumuzu. Ama dönüp kendimize baktığımızda bizim neye ihtiyacımız var? Oradaki anahtar kelimelerden bir tanesi o.
Ve biz bunun neresindeyiz? Değişimin, istemenin ve bu değişimden sonra karşımıza çıkacakların neresindeyiz ve nasıl görebiliriz? Aslında dışarıdan beklediğimiz şeyler o kadar basit ki! Şefkat konusuna gelirsek; Şöyle gün içinde elinizi kalbinize koymanız ve o kalbin atışını hissetmeniz aslında gerçekten yaşadığınızı ve nefesinizi fark etmeniz ve kendinize ‘ben buradayım’ demeniz…
Bunun için dışarıdan birinin gelip bize sarılması, saçımızı okşaması… Bunlar da çok değerli, bunlar da çok kıymetli ama onlar olmadı diye hayatı daha da zorlaştırmak bize bir şey kazandırmıyor. Bizim burada açmaya çalıştığımız, akademinin içinde açmaya çalıştığımız pencere, önce kişinin kendisini fark etmesi ve yaşamın içinde o çarkı döndürürken ‘ben de varım, ben de bu şekildeyim’ diye kendine önce kabul ettirip sonra etrafındakilere de bu enerjiyi aktarıyor olması.
Hande MİSTİLİ: “Yeniden yapabilirsin, baştan başlayabilirsin!” Bugüne kadar gelen her neyse burada bırakıp buradan cesur bir adımla hayata tekrar tutunabilir, yaşamla yeniden şefkatli bir bağ kurabilirsin, diyoruz ve herkesi aramıza bekliyoruz.