Kübra Ulutaş: Herkese merhaba. Bildiğiniz üzere, iş hayatı son yıllarda artık tamamen dışarıdan verilen danışmanlık hizmetleri ya da alınan bu tarz hizmetlerle yürümeye başladı. Salt okul eğitiminin ya da başka eğitimlerin iş hayatına girince buna yetmediğini hepimiz deneyimlemeye başladık. Bu anlamda danışmanlık veren firmaları ve eğitimleri ayrı ayrı incelemek ve görmek gerekir aslında. Hayatın Kontrolü Sende yeni bir eğitim, Bursa’da yakında başlayacak. Bursa gibi çalışan sayısının çok fazla olduğu bir ilde neler yapılıyor biraz görün. Tulparas Danışmanlık adına Emine Özcan bizimle birlikte. Aile İletişim Uzmanı kendisi ama biraz sonra eğitimleri anlattıkça göreceksiniz ki aslında sadece bir aile içi iletişim uzmanı değil. Doğru mu söylüyorum?
Emine Özcan: Öncelikle merhaba. Herkese buradan Tulpara Eğitim ailesi adına ben de merhaba demek istiyorum. Evet sadece iletişim uzmanı değil. Yani kurumsal iletişim de var geçmişimde, eğitim hayatımda. Ama ben bir mühendisim. Mühendis temelli bir hayatı iletişim üzerine oturtup o yüzden bambaşka çözümler bulmamız lazım dediğimiz bir eğitim programı ile şimdi karşınızdayız.
Kübra Ulutaş: Çok mu sorun var ki iletişimde, niçin vazgeçtin?
Emine Özcan: Şöyle, vazgeçtiğimiz nokta demeyelim, çözüm bulmamız lazım. Çünkü zaman çok kıymetli. Zaman çok kıymetli, niteliklerimizi arttırmak konusunda nokta atışı eğitim almak istiyoruz. Hepimiz, az önce dediğiniz gibi okulda aldığımız eğitimler bazen duvara çarptırabiliyor bizi.
O yüzden teorik ile pratik her zaman eşleşmiyor. O yüzden deneyimlerin aktarılması, nesiller arasındaki bilgi aktarımı, şimdiye kadar hepsi geliyordu ama şimdi aslolan bir Y kuşağının hakimiyetinde bulunduğumuz bir iş dünyasından bahsediyoruz. Ama eğitim sistemine bakıyoruz, bundan 40 yıl öncesinin eğitim gerçekleri ile beraber yürüyor.
Burada bir uyuşmanın beklemesi mümkün değil. Yani jenerasyon değişiyor, hayatımızda her şey çok hızlı. İnternet dediğimiz bir gerçeğimiz var. Bunun dışında iletişimde artık sosyal medya gibi farklı platformlarının içerisinde kendimizi var etmeye çalışıyoruz. Zaman zaten çok kıymetliydi ama şimdi tekrarı olmayacak başka bir boyutta kıymetleniyor.
Kübra Ulutaş: Şimdi ben özel şirketleri görüyorum. Genç mühendis arkadaşlar farklı pozisyonlarda işlerine başlıyorlar. Bu tarz pozisyonun öne çıktığı yönetimler de görüyorum. Bu arkadaşların bir çoğu işe başladı. Ancak bir süre sonra görüyoruz ki işte sizin de hizmet verdiğiniz alanların bir çoğuna bunlar tekrar bir eğitime gidiyorlar. O zaman bir boşluk var ya da bir eksiklik var bizim göremediğimiz. Sizi de oraya iten, bu girişte bahsettiğiniz şey ile birlikte…
Emine Özcan: Bu bir farkındalık.
Kübra Ulutaş: İhtiyaç.
Emine Özcan: Şimdi Tulparas Eğitim bu hayatı kolaylaştırma rehberi adı altında oraya çıkarttığı bir platform. Biz Tulparas Eğitim ailesi olarak eğitim kelimesini de çok içimize sindiremiyoruz.
Kübra Ulutaş: Ağır bir şey değil mi?
Emine Özcan: Eğitim eğmekten gelir. Şekillendirmekten, bir kalıba sokmaktan. Ve biz diyoruz ki hayır, sen, sen ol. Sen, sen ol. Bir insan ne kadar kendisi olabilirse o kadar faydalı olabileceği gibi kendini tanıma yolculuğunda da artı bir değere geçecek. Şimdi ne yapıyoruz biz, bu yirmi yıllık iş hayatında var olduğumuz sürece sentezlediğimizde okuldaki eğitim tamam ama kişisel gelişim adı üstünde, kişinin kendisi ile olan iletişimi ile ilgili bir şey. Bir çocuk muhteşem bir şekilde en doğru hali ile nefes alarak doğar. Bir bebeğin nefes alışını seyredin, tamamen kusursuzdur.
Ama biz büyüdükçe o stresle, yaşam kaygısı ile zaman koşulu ile birlikte önce nefes almayı unutuyoruz. Şimdi nefes almayı unuttuğumuzda bu bizi 1-0 geri atıyor. Nedir bu? Stresle başa çıkmakta zorlanıyoruz. Nedir bu? Duygularımızı tanıyamadığımız ve tanımlayamadığımız için farklı bir şekilde dışarıya öfke olarak yansıyan bir hareket sergisi yapıyoruz. Bu bazen sözel şiddete, bazen fiziksel şiddete, pek çok boyutu ile beraber iş yerlerinde mobinge varan uygulamalarla karşılaşıyoruz.
Benim danışanlarımın, gerçi danışanlarımın bir kısmı bu konudan inanılmaz mustarip. Diyor ki hayır bana mobing uygulanıyor. Ama biliyorum ki patronu ile konuştuğumuzda sadece onu harekete geçirebilecek bir stres yüklemesi yapmaya çalışıyor. Burada ne giriyor devreye, bir dinlemiyoruz. Nesiller arası değil, biz anne baba çocuk arasında da, eşler arasında da, çalışanlar arasında dinlemiyoruz. Sadece duyuyoruz.
Kübra Ulutaş: Bir şey soracağım, niçin hayatının kontrolü sende, niçin böyle başlık?
Emine Özcan: Hayatın Kontrolü Sende . Bir sürece hakim olursun ya da birisinin yazdığı süreçte sana verilen rolü oynarsın. Bizim iddiamız burada. Diyoruz ki bir insan kendi ile hemhal olmaya başladığında, kendini tanımaya başladığında, kendi hayatında var olan süreçleri kimin ne kadar müdahale edebileceğini, nerede duracağını, nerede nokta koyup, nerede virgül koyacağını bilir. İşte bu hayatın kontrolüne geçmek demek, hayatın dümenine geçmek demek.
Ama biz şimdiye kadar çok sorgulamadığımız için bize verilen görevleri yerine getirdiğimiz için birilerinin kararları üzerinden sadece şikayet eder buluyoruz kendimizi. Şimdi çevrenize bakalım, işinden şikayet, eşinden şikayet, çocuğundan şikayet, yaşadığı hayattan şikayet, mali sorunlardan şikayet. Ama bu şikayet olayını o kadar normalleştirdik ki, danışanlarıma ilk sorum?
Peki, sen ne yapıyorsun oluyor. Ben bana verilen görevi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum. Peki, bu mu? Sana verilen görev doğru mu? Sorgulamıyorsun. Sadece hiyerarşik bir düzende bizi konumlandırılan yerde kendimizi mutlu hissetme çabamız var. Bu insanoğlunun doğal yapısı ile de uyuşan bir durum değil maalesef.
Kübra Ulutaş: Şunu soracağım; şimdi ben arka tarafa baktığımda sizin bu broşürünüzü, bir dizi eğitim görüyorum program. Şimdi bu şey de yapılabilirdi, bir başlık açılırdı, bir çok durumda ve konumda böyle, bu sene boyu verilebilirdi. Niçin böyle yoğun ve hızlı ve gün aşırı bir şeyi tercih ettiniz?
Emine Özcan: Bu gün aşırı değil aslında, 2 aylık bir program.
Kübra Ulutaş: Gün aşırı derken o değil, kısa süreye koyulmuş, bir nevi şey, zor bir şey yani bu.
Emine Özcan: Bu bir farkındalık süreci. 2 ay, her hafta bir konu. Bizim eğitimimizi, bu seriyi diğer eğitimlerden ayıran şey nedir diye sorma çabasındaysanız, onu şöyle cevaplayalım.
Kübra Ulutaş: Yani, niçin böyle zor bir şeyin altına girdiniz? Kolayını da yapabilirdiniz değil mi?
Emine Özcan: İnsan bildiği şeyi anlatmakla mükellef. Bildiğiniz şey sadece sizde kalıyorsa bunun yükünü taşımak çok farklı bir şey. Ben biliyorum, Ben farkettim, anlatmalıyım. Bugünkü farkındalığım bu, yarın bambaşka bir yere sürükleneceğiz. Ama karşımızdaki insanın hayatını nasıl kendine zorlaştırdığını gördüğünüz zaman bir şeyler yapmak zorundasınız.
Bir yangın var ve kenarda kalıp seyretmek gibi bir lüksünüz yok. Bizim buradaki iddiamız ne? Evet hayatı kolaylaştırabiliriz. Hayatı, farkındalığımız ile kolaylaştırabiliriz. İletişim becerimizi bilmiyoruz. İletişim sorunlarımız var ama farkında değiliz. Dinleyemiyoruz, dinlemediğimizin farkında değiliz ya da duymayı dinlemek zannediyoruz ama bu konuda hiç düşünmek için bir ortamın içerisinde olmadık. Çünkü kimse bize bunları anlatmamış olabilir. O farkındalık noktasına, ihtiyaç noktasına gelmemiş olabiliriz. Hayatın kontrolü konusunda bilgi sahibi olmamış olabiliriz.
Nefes alıyorum, işte hayattayım diyoruz ama doğru nefes almanın ne kadar önemli olduğunu, yaşamındaki bütün, pek çok duygu durumunu ve fiziksel problemlerini belki de engellemek konusunda sana nasıl yardımcı olabileceğini belki farkında değilsin. Stres ile başa çıkabilme yöntemi diyoruz, sen belki de stresi hiç ilişkilendirebileceğin bir platformda olmadın. Kimse sana bu konuda ne yapman gerektiğini anlatmadı.
Kübra Ulutaş: Ya da çok mu kötü bir şey? Belki değildir değil mi?
Emine Özcan: Stres, şimdi bizim bu eğitimde mesela stres konusunu ve öfke yönetimi konusunu psikolog bir arkadaşımız, eğitmen bir arkadaşımız ile anlatıyoruz. Bizim derdimiz şu, her konuyu en iyi bilen anlatsın. Nefesi, nefes koçu arkadaşımız anlatsın. Etik konusunu bir avukat arkadaşımız anlatsın. Motivasyon konusunu, hayatı farklı deneyimleyebilen ama süreç yönetimine de haiz olan gerçekten bu konudaki yetkinliğe sahip biri anlatsın.
Kübra Ulutaş: Eğitim başlıklarını alalım mı, bu arada tam da. Özellikle katılmak isteyen, faydalanmak isteyen…
Emine Özcan: İletişimde oyunlaştırmayı anlatıyoruz. Çünkü iletişim gücümüzü belirlerken bir çözüm vermemiz lazım. Bu eğitimin en büyük artılarından biri bu. Bir, bu 8 hafta sonunda, yani 2 ay sonunda kendi farkındalığına varan insan, kendine şu soruyu da soracak. Benim iletişim gücüm nerede. Tamam ben bu sorunu tanımlayabiliyorum ama cevabım? Hayatın kontrolü sende eğitimi ile birlikte diğer eğitimlerin hepsini sorun tanımlama ve alternatif bir cevap bulabilecekleri bir platform sunma ile beraber veriyoruz.
Kübra Ulutaş: Reçete gibi yazmışsınız.
Emine Özcan: Evet reçete gibi ama bu şöyle bir ilaç değil; bu sana da iyi gelir, sana da iyi gelir. Son zamanlarda çocuklar ile ilgili çok fazla kitap var. Az önce, programdan öne konuştuğumuz konu. Bir, her çocuk birbirinden bağımsız. Her çocuğun parmak izi nasıl, hepimizin parmak izi birbirinden farklı. Her çocuğun olayları algılama ve farkındalık şekli de başka.
Aynı ailede, aynı baba, aynı ortamda büyüyen iki kardeş nasıl birbirinin aynısı bir algıda büyümüyorsa, bir kitaptaki öğretiler üzerinden bütün çocukları yetiştirmek gibi bir lüksümüz yok. Bir öğreti bir çocuğa çok iyi geliyorsa diğerine iyi gelmeyebilir ve bu biz yetişkinlerde de böyle. Biz büyürken stres ile başaçıkabilme noktasında ayrışıyoruz birbirimizden. Sizin stres olarak bile adlandırmadığınız, normal karşıladığınız bir durum bir başkasını iki hafta ona maruz kaldığında yatak döşek yatırabiliyor.
Hayatın Kontrolü Sende eğitimi için bu bir farkındalık eğitimi dememizin nedeni bu. Her konu başlığını 2,5 saat anlatıyoruz. 2,5 saatlik bu eğitimden çıktığında kişi kendine daha cesur sorular sorabiliyor. Hayatın kontrolü bende diyebiliyor. Mesela nefes eğitimi ben şimdiye kadar hiç almadım diyen bir sürü danışanımız var. Geliyor, ya evet ben doğru nefes almıyormuşum, ben doğru nefes almayı öğrendim ama aslında ben bu konuda biraz daha çalışmalıyım. İşte farkındalık bu.
Kübra Ulutaş: Şöyle tepkiler alıyor musunuz; ne alaka nefes eğitimi, iş yaşamı için biz bunu biraz hani edelim falan gibi…
Emine Özcan: Başlangıçta mutlaka ama eğitimi aldıktan sonra hiç. Çok geç kalmışım lafını çok duyuyoruz ama.
Kübra Ulutaş: Peki, başlıkları iyice anlasın istiyorum izleyenler. İletişimde Oyunlaşma dediniz, Nefes Eğitimi. Başka neler var, yine böyle dikkat çeken?
Emine Özcan: Kişisel Motivasyon, Stres Yönetimi, Zaman Yönetimi, Etik – Ahlak – Hukuk. Bunu çok önemsiyorum. Çünkü hepimiz hukuk bizi nerede korur, kanunlar bizi nerede korur derken etik ve ahlak kavramını bir şekilde hep gözardı ediyoruz. Oysa sosyal yaşamda var olabilmek ve kendinizi kabul ettirebilmek için ahlak kavramını gerçekten içselleştirmemiz lazım. Şimdiye kadar mesela hep şu var, özellikle kamu kurumlarında ya da büyük ölçekli şirketlerde o da aynı parayı alıyor ben de aynı parayı alıyorum ama işte o çalışmıyor, ben deli gibi çalışıyorum…
Oysa ahlak kavramınız yerine oturduğunda benim gönlüm çok rahat, ben yapabileceğim her şeyi yapıyorum dediğinizde bakın sizi mutsuz eden bir düşünceden bir anda uzaklaşıyorsunuz ve diyorsunuz ki artık o da bunu bir ara fark edecek.
Çünkü yapabileceğiniz şeyi yapmamak bir tercih midir, evet, ama bu tercih bir sonucu olmalı. İşte bunlar ahlaki değerler, etik kavramlar. Yani iki aynı olayı inceliyorsunuz, diyorsunuz ki hayır bu hiç etik değil, ama olayın arkasındaki ilişkilendirmeler zincirini ortaya döktüğünüzde biri daha mazur görülebilir oluyor. O zaman nedir bunlar? Hayatın kontrolü kimde?
Bunları zamanı geldiğinde doğru noktalardan konuşmamız lazım. İşte bu etik, ahlak, hukuk kavramı çok içiçe geçmiş, çok rahat kullandığımız ama kavramlarına hakim olmadığımız konular. Ve bir avukat arkadaşımızla beraber bunu masaya yatıracağız.
Sonra öfke kontrolü, diyor ki mesela, ben öfkemi kontrol edemiyorum. Eve gidiyorum ve ya çok üzgünüm ama yani eşimi istemesem de, sonradan çok pişman olsam da şiddet uyguluyorum. Sözel şiddet bile olsa bu beni çok rahatsız ediyor.
O zaman işte bunun arka tarafında, bu sizi rahatsız eden bir detay ya, o zaman şunu sorduruyoruz, öfke ne? Eğer ofiste motivasyonunuzu düşüren unsurlar varsa, kendinizi gerçekleştirme noktasında karşınıza çıkan engeller ile başedemiyorsanız, şöyle bir sorunla karşılaşıyorsunuz; içten içe öfkeleniyorsunuz ama aslında sizin motivasyon probleminiz var.
Oradaki olayı kaldırmanız gerekiyor ve bu size bir stres yüklüyor ve sizin kaldırabileceğiniz bir stresin üzerinde olduğunda bu sanki öfkeymiş gibi kendinizi gerçekleştirebileceğiniz bir noktada dışa patlıyor.
Uzmanın Megareform profil sayfası: Profesyonel Koç ve İletişim Uzmanı Emine Özcan
Instagram hesabı : Emine Özcan