Ben Hayatın Neresindeyim? – İlyada Omayra Nur Çelik

Editör

Spiritüel Yaşam Koçu Sayın İlyada Omayra Nur Çelik’in kaleminden hayatın neresinde olduğumuzu sorgulatan güzel bir yazı.

Belki de hayat hiç bu kadar yorucu olmamıştı! Ardı ardına oluşan olaylar, zamanın değişkenliği ve getirdikleri.  

Deli bir tüketim çılgınlığı var, ardında bıraktığı çöpü ve yığın yığın tortusu hayatın.  

Her şey çok hızlı. Yemekler hızlı, aşklar hızlı, sevişmeler hızlı, buluşmalar, görüşmeler, başlangıçların bitişleri bile hızlı.  

Hızla akıp giden zamanın ardından bakakalıyoruz ve olduğumuz yere odaklanamıyoruz. Ait hissetmiyoruz…  

Çünkü bu hayatta şimdi ve şu an durup düşünmeye, muhakeme yapmaya, analiz etmeye vakti de yok insanın. Koşturup duruyoruz ve çok yoğunuz.  

Araç trafiği kadar yoğun olan düşünce trafiği de çözümsüz sorunu çözmeden geride bırakıp eskitiyor. Çabuk eskiyor artık yeniler ve durmuyor bu akış.  

Ne, nerde, ne zaman, nasıl? Oldu da geldi geçti bile? Speedy Gonzales diye bir çizgi film vardı. Zaman Speedy gibi geçip giderken ardında hortumunun karıştırdığı, yer değiştirdiği, dağıttığı, toz ettiği yaşamlar kalıyor. Aklı karışık insanlar. Dağılmış hayatlar. Koşturup duranlar, kargaşa, kaos ve döküntüler…  

Yaralı kalpleri var insanların ve hatta hayvanların yaralı bedenleri! Bitkilerin, ormanların, havanın, suyun, denizin… Taşın bile derdi var sanki. Huzursuzluk rutini içinde bir tutam huzur korkutuyor insanı; ya daha kötüsü olursa ve başa çıkamazsam? diye!  

“An’da kalmak” kişisel gelişimin tatlı birer esintisi gibi, yüzümüzü yalayıp geçiyor ve bir sonraki hamleye yetişmem gerekiyor, biliyorum.  

Ulaşmanın bu kadar kolay olduğu böylesi bir zamanda, neden zorlaşır oldu ki HER ŞEY!  

Hastalıklar, salgılar, savaşlar, uzaylılar, düzmece tarih, kişisel gelişim, astrolojik olaylar, yeni çağ düzeni, ekonomik krizler, değişen ülke düzenleri, yapay kıtlık alarmları, kısırlık, hayvana, kadına, çocuğa şiddet / tecavüz… Doğal afetler, depremler, seller, yangınlar…  

Çok yorulduk değil mi? Hem de çoook!  

Bazen İlahi Sisteme, evrene, onun düzeneğine ve Yaratıcıya inanmıyor olsam tüm bunlarla baş edemeyeceğimi düşünürüm. Ve azılı bir eşkiya olacağımı…  

Neyse ki inancım tam. Bu dini bir inanç değil. Bu varoluşa duyulan bir inanç. Bu yaşamın birer deneyim demetinden oluştuğunu, burada öğreniyor ve keşfediyor olduğumu, buranın bir simülasyon ve bir okul olduğunu, buraya hatırlamaya geldiğimi düşünüyor ve bunlara inanıyor olmamla ilgili derin bir inanç… 

Yaşamın her alanından bakmaya başladığınızda ve her bir yeni bilgiye ulaştığınızda kafanız gerçekten çok karışıyor. Bunu analiz edip, sorgulayıp, sindirmeniz gerekiyor.  

Senin inancın hangi yönde olursa olsun, ona derinden inan. İnancına sahip çık. Ve fanatik olmaya gereksinim duymadan diğer bilgileri göz ardı etmeden, değişime ve dönüşüme direnç göstermeden yolunda yürü. Sağa sola eğilebilirsin yürürken. Esnek ol, geçirgen ol. Rüzgarla ahenkli bir dansa tutuş.  

Ama pes etme. Çünkü bu yolculuk boşuna değil. Varacağımız yer şimdiye dek gördüklerimizden EN ŞAHANESİ olacak. Biliyorum… Sen de bil!…  

Ama bir ricam var senden; lütfen adil ve asil ol yolunda yürürken. Lütfen onur ve şeref kimliğin olsun. Her şeyden önce kendinle gurur duy, kendini takdir edeceğin şeyler yap.  

Doğru ol, dürüst ol. Dilinden dökülen ses güzel tınılı olsun, etkisi kalıcı ve ilham verici. Kalbini ısıt söylediğin her sözle birilerinin. İçin rahat olsun, vicdanın hür. Özgür iradene sahip çık ki, verdiğin her karar sana ait olsun.  

Özgün ol, taklitçi değil. Kim ne derse desin, içsesini dinle. Sezilerine kulak ver. Evreni ve Yaratıcıyı duyumsa hep. Kılavuzun kalbinin ritmi, haritan koşulsuz sevgi, varacağın yer ise doyumluk olsun.  

Kalbimden kalbine ışık huzmeleri içinde bir demet umut, bir tutam coşku, bir tutam neşe, bir kaşık mutluluk, bolca da koşulsuz sevgiler gönderiyorum.  

Kalbinin ışığında yürü ve sevgiyle kal… 

Benzer

Yorum Yaz