Türkiye’nin En Büyük Değişim Sitesi Megareform’da bu haftanın canlı yayın konuğu Nefes Teknikleri Koçu Sayın Hülya Cihan oldu. Nefes Teknikleri Koçu Hülya Cihan’ın nefesimizin hayatımıza etkisi hakkında bilgi verdiği söyleşimizi yaptık.
İnci Hocaoğlu: Merhaba. İyi akşamlar, herkese. Bu akşamki canlı yayın konumuz; Nefesimizin Hayatımıza Etkisi, canlı yayın konuğumuz; Hülya Cihan. Kendisi, Nefes Uzmanı ve Eğitmeni. Bu akşamki konuğumuz benim de çok merak ettiğim bilgiler verecek bize. Hülya Hanım hoş geldiniz.
Hülya Cihan: Merhaba, hoş buldum.
İnci Hocaoğlu: Nasılsınız?
Hülya Cihan: Çok teşekkür ederim, siz nasılsınız?
İnci Hocaoğlu: İyiyim. Evet, gününüz nasıl geçti?
Hülya Cihan: Vallahi, günüm çok yoğun geçiyor, bu aralar, sizinle daha önce konuşmuştuk.
İnci Hocaoğlu: Doğru.
Hülya Cihan: Yoğun geçiyor. Mart ayı da yoğun geçti, bizim için. Dolayısıyla yoğun bir günün akşamında, benim sevdiğim saatlerdeyiz.
İnci Hocaoğlu: Ne güzel!
Hülya Cihan: Çok heyecanlıyım.
İnci Hocaoğlu: Ne güzel! Hoş geldiniz.
Hülya Cihan: Baya uzun oldu, canlı yayın yapmayalı. Dolayısıyla şu an kendimi baya bir heyecanlı hissediyorum.
Sunucu: Evet. Ne güzel, şimdi, sizin zaten takipçileriniz geliyor. “Canım Hülyam” yazmışlar. Tanıyanlar, tanıyor. Tanımayan takipçilerimiz için bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Hülya Cihan: Tabi ki. Hülya Cihan, ben. Bursa’da yaşıyorum. Evliyim ve bir oğlum var. İş insanıyım. 2006 yılında kendimi arama yolculuğum başladı. Birçok eğitim aldım. Birçok konuda, çok farklı alanlarda, her birinin benim hayatıma tabi ki katkıları oldu.
Her biri beni, bir noktaya getirdi. Fakat belli bir yere kadar getirdi. O andaki duygu durumum neyse… Bir gün, üç gün, beş gün, bir hafta, bir ay… Sonra tekrar eski durumuma geri döndüm. Niye ben, kendimi arayış yolculuğuna çıktım? Çünkü artık başarının, beni, bu dünya hayatında tatmin etmediğini çok net anlamıştım.
Nasıl olabilir, daha huzurlu olabilirim? Ne yaparım, etrafımdakiler de benim varlığımla huzurlu olur ve ben buna aracı olabilirim? Aslında yolculuğum, buydu. Çıkış noktam, buydu. Bu yolculuk, 2011 yılına kadar devam etti. 2011 yılında nefesle tanıştım. Her zaman onu söylüyorum. Nefes, benim hayatıma noktayı koydu. Tüm arayışım bitmişti.
Bir, bireysel seansla başladı. O kadar yoğun geçti ki! Aslında ben, iş hayatından geldiğim için sol beyinli bir kadındım. Böyle spiritüel şeylere inanmıyorum Tabi ki nefes, sadece spiritüel, diyemeyiz. Aynı zamanda bilimsel tarafları da var. Fakat benim için o gün, ruhsal boyutta çok ciddi şeyler yaşamıştım, o bireysel seansta ve yıllardır aradığımın aslında nefes olduğunu çok net anladım.
Dolayısıyla ben… Beni yakinen tanıyanlar bilir… Ben… Hani bir şey benim kafama yattığı anda ben, onun arkasından giderim. Hani ‘yüreğinin götürdüğü yere git’ derler ya.
İnci Hocaoğlu: Evet
Hülya Cihan: Yüreğimin götürdüğü yere gittim ve kendimi nefes koçluğunun içerisinde buldum. 2014 yılından beri de nefes eğitmenliği yapıyorum. Dört günlük çalışmalar yapıyorum. Yeni, mart ayında nefes koçluğu eğitimimiz bitti. Yeni nefes koçlarımız var. Dolayısıyla bu noktada içinde bulunmak, bu noktada katkı sağlıyor olmak o insanların gözünün içindeki o ışığı görmek ve o insanların hayatına dokunabilmek, aslında benim misyonum.
Bana diyorlar ki; hani bu kadar sanayicisin, işin içinde yoğun bir tempon var ve sen buna nasıl fırsat ayırıyorsun? Ben de diyorum ki; burada deşarj oluyorum, ben aslında. Yani… Çünkü bu dünya hayatı… Evet, tabi ki bu dünya hayatında çalışacağız, çabalayacağız, para kazanacağız. Bunların hepsi bizim hayatımızın içinde olması gereken şeyler. Bu dünya hayatında yapmamız gereken ama bir de ruhumuzun, özümüzün istekleri var, bizden.
Bunlarda da işte en büyük araç, nefes. Ve o nefes, bizim, Yaratanla bizi bağlantıya geçiren en büyük araç. Onun için de 2014’ten beri eğitimler veriyorum. Nefes koçluğu eğitimleri, ondan sonra bireysel seanslar, grup seansları ve dört günlük çalışmalarla kişilerin nefesinin yüzde yüz açılmasına ve hayatlarındaki dönüşümü…
Kendi hayatlarında olmak istedikleri kişi olmaları için, onlara aracı olmak için canı gönülden ben ve benimle birlikte çalışan arkadaşlarım var. Dolayısıyla hani benim için nefes, birinci planda. Kendi işim, sonra ikinci planda geliyor. Böyle… Benim hayatım, böyle yani. Sabaha kadar anlatırım, ben size.
İnci Hocaoğlu: Evet. Ne güzel! Çok güzel! Aslında yani gündelik yaşamda hiçbirimiz fark etmiyoruz ama nasıl ki; balıklar mesela suyun içinde yüzüyorlarsa bizim de yüzdüğümüz şey, nefes denizi aslında, değil mi?
Hülya Cihan: Yani aslında yüzdüğümüz şey, nefes denizi diyemeyeceğiz. Limitlediğimiz, kendi nefesimiz. Aslında ne yapıyorsak kendimize yapıyoruz, diyebilirim.
İnci Hocaoğlu:Evet. Peki, şimdi doğal nefes nedir? Bir ondan başlayalım. Sonra ‘neler yapıyoruz, ne yanlışlar yapıyoruz, nasıl nefes alıyoruz, nasıl nefes almıyoruz’, onlardan bahsedelim biraz.
Hülya Cihan: Tamam, peki. Şimdi aslında doğduğumuz andan itibaren doğal nefesle doğuyoruz. Ne zamana kadar? İki-üç yaşına kadar. İki-üç yaş itibariyle -Freud’un deyimiyle- ego bilincimizin gelişmeye başladığı an itibariyle hissettiğimiz duyguları belirtirsek karşımızdaki bizi sevmezse, karşımızdaki bizi onaylamazsa, karşımızdaki bizi takdir etmezse, diye kaygılanarak ne yapıyoruz?
Hap, diye tuttuk nefesi. Tabi ki sadece nefesi tutmuyoruz. O anda hissettiğimiz duygu, eğer korkuysa, kaygıysa, endişeyse onu da bedene hapsediyoruz. Bu sefer başlıyoruz, bu şekilde nefes alıp vermeye. Milyonlarca ve milyarlarca kere bu şekilde nefes alıp vere vere vere vere bir müddet sonra disfonksiyonel bir nefes alışkanlığı ediniyoruz.
Yani nefesimizi limitliyoruz. Fakat bunun farkına varamıyoruz. Tıpkı edindiğimiz… Yani tiki olan insan gibi… Tiki olan insan nasıl yapar? Fark edemez. O nefes alışkanlığı da sürekli aynı… Yani böyle etiket gibi düşünün. Ben, o değilim. Ben, bu değilim. Şöyle olmalıyım, böyle olmalıyım, diye ‘ben’ olmayan bir sürü etiketle geziyorum.
Doğal olarak kendi doğamdan kopuyorum. Şimdi eğer etrafınızda küçük… Lütfen bizi izleyenler; etrafınızda küçük bir çocuk varsa o çocuğun nefesine bakın! Hiçbir kaygı, bir endişe göremezsiniz. Tıpkı bir deniz dalgası gibi kolayca onun bedenine girer ve çıkar.
İnci Hocaoğlu: Evet, doğru.
Hülya Cihan: Şimdi aslında yargı ve yorum yoktur. Ne zaman biz o kaygılara giriyoruz; sevilmezsem, onaylanmazsam, takdir edilmezsem, ya beni reddederlerse diye başlıyoruz, bu hali geliştirmeye. Bu da sürdürülebilir bir şey değil. Tabi ki bedenimizde nereye nefes gitmiyorsa bizim dünyamızda orada yaşam yok.
Biz yaptığımız kurslarda o bedende, nerede bir limit varsa, nereye nefes gitmiyorsa oraya nefesi almak üzere çalışmalar yapıyoruz. Dolayısıyla nefes nerede yoksa yaşam yok, dedim ya her bölgenin de kendine göre belli bir anlamı var. Mesela çarpıcı bir şey söylemek istiyorum; erkeklerin, kadınlara göre daha fazla kalp krizi geçirmelerinin sebebi bu bölge, sevgi bölgesi. Biliyorsunuz ki; erkeklere çok böyle sevgilerini göstermek öğretilmiyor, çocukluktan beri.
