Yaşam Amacımızın Kariyerimizle Uyumu – Canan Tütüncükara

Editör

Türkiye’nin En Büyük Değişim Sitesi Megareform’da bu haftanın canlı yayın konuğu Aile Konstelasyonu Kolaylaştırıcısı, nefes, meditasyon, bir de Gestalt Koçu Sayın Canan Tütüncükara oldu. Söyleşimiz Yaşam Amacımızın Kariyerimizle Uyumu hakkında yapıldı.

Gamze Özcan: Herkese merhabalar.. Bugün yine Megareform’un çok önemli konuklarından bir tanesi var. Canan Tütüncükara’yla beraber olacağız.

Canan Tütüncükara: Merhabalar.

Gamze ÖzcanMerhabalar. Hoş geldiniz, öncelikle.  

Canan Tütüncükara: Hoş bulduk. Güzel bir akşam olsun, hepimize. 

Gamze Özcan: Evet. Megareform’da farklı bir akşam yaşamıyoruz, biz açıkçası. Konuklarımızı alıyoruz ve gerçekten çok keyifli sohbetler yapıyoruz. Çok farklı başlıkları ele alıyoruz ve çok farklı şeyler öğreniyoruz. Bizim için gerçekten çok keyifli geçiyor. Umarım konuklarımız için de aynı şekilde keyifli geçiyordur.  

Canan Tütüncükara: İnşallah öyle olacak. Bu, ikincisi zaten. İkincisini gerçekleştiriyoruz. Tanıyanlar, bilenler biraz vardır. Herhalde yavaş yavaş da gelmeye başlarlar, diye düşünüyorum. 

Gamze Özcan: Birlikte gerçekleştireceğiz, bu yayını. Şimdi Canan Hocamı tanımayanlar için şöyle hemen kısa ipuçları vereyim ben Aile Konstelasyonu Kolaylaştırıcısı, nefes, meditasyon, bir de Gestalt Koçu olarak tanımlanıyor. O kadar…

İşte yaklaşık 5-6 programdır, böyle farklı farklı konuklarla program yapıyoruz, Hocam. Hep… Herşey noktasında nereye geliyor, biliyor musunuz? Nefes, dinginlik, anı yaşamak… Bazılarımız için çok güzel kavramlar bunlar ama bazıları için… Böyle kıpır kıpır olanlar için o dinginlik, biraz zor oluyor.   

Canan Tütüncükara: Evet.  

Gamze Özcan: Bugün sizinle yaşam amacımızın belirlenmesinden bahsedeceğiz ve bu amacın kariyerimizle uyumundan bahsedeceğiz aslında.  

Canan Tütüncükara: Evet. Aynen öyle. 

Gamze ÖzcanEvet. Yine böyle çok beni etkileyen bir yaşam hikayesi var, baktığımızda Canan Tütüncükara’da. Çünkü her şeyin en sonda başladığı nokta, hep çocukluğa gidiyor. Bir şekilde çocukluğa gidiyoruz ve çocukluktan buraya getiriyoruz. Sizin yolculuğunuzda neler var? Neler oldu, nasıl bir yolculuktu? İsterseniz önce bir ondan başlayalım.  

Canan Tütüncükara: Olur. Olur. Şimdi küçüklük derken benim aklıma o an şey geldi; anne karnı. Anne karnında biz, aslında kayıt altına alıyoruz ya, her şeyi. Dinleye dinleye geliyoruz. Kimbilir orada neler var. Hani öncelikle oradan girmişken şöyle bir paylaşımda bulunmak isterim. Gelenlere de iyi akşamlar diliyorum, tekrardan. Hepimiz için güzel bir sohbet olsun, güzel paylaşımlar olsun. Sorular olursa zaten alttan paylaşırlar, diye düşünüyorum.  

Gamze Özcan: Bol soru olsun lütfen.  

Canan Tütüncükara: Evet. Lütfen, lütfen. Yakalayabildiğimiz kadarını cevaplayacağız, zaten. Şöyle ki; şimdi hani insanın dörtte üçü suyla kaplı olduğu gibi dünyanın dörtte üçü de suyla kaplı. Bu, tabi ki bilgiyi hepimiz biliriz. Ve kopyalama özelliği vardır.

O yüzden anne karnında aslında birçok hikaye başlıyor. Hatta anne karnı öncesinde… Şimdi Aile Konstelasyonu dediğimizde bu kavramlara bakıyoruz. “Neden bu hikayeye girdim?” e gelmeden önce kendimdeki bazı özel şeylere geçeceğim.

Küçüklüğümden beri çok büyük soruları sordum. Daha önce dinleyenlere tekrar olmasın ama ufak başlıklar halinde olsun. Çok büyük sorular sordum.

Hani işte “Sevgi nedir, bu dünyaya niye geldim?” İşte ‘sevmeye, sevilmeye geldim’, “Derdim nedir?” diye gerçekten 6-7 yaşlarında böyle paylaştığım, kendimle o paylaşımları gerçekleştirdiğim… Yıllar geçtikçe de böyle işte annemin babası, dedemi dinlediğim, Behçet Dedemi dinlediğim dizinini dibinde bir zamanlarım olmuştu. Ve kendim ilahileri dinlerken…

İlahi nedir, bilmezken “Bunlar ne yapıyor?” deyip kendi etrafımda dönerdim mesela. Hani dans ederdim. Ben, dans diye zannediyordum. Ama bir nevi dans aslında tabi ki.

Sonra gerçekten o… İşte “Semazenlerin” işte “ayakları nasıl dönüyor, nasıl duruyor bunlar?” deyip, dönüp midem bulanıp, başım dönüp sonra kendimi yere otururken bulduğumu fark ederdim. Şimdi bunu, ben özellikle her yayında, her paylaşımda söylüyorum. Neden? Çünkü biz, bir soruyla başlıyoruz aslında hayatımızda.

Ve o sorunun ardından aslında takip ediyoruz. Bütün hikaye aslında öyle başlıyor. Çok basit gibi görünen… Bunu, aslında internette bir işte hani kelimenin anlamını bulmaya çalışırken… “Ne diyor acaba?” dediğimiz… Sörf yapmak dediğimiz. Çok da Türkçe bir tabir değil ama hani araştırmak ve oradan oradan aslında asıl o köke gideceğimiz, belki de o kavramla ilk defa tanışacağımız bir alan oluyor. Benim de hikayem, diğer hepimizin olduğu gibi aslında öyle başladı, diyebilirim.

Ve bu sürecin içerisinde hep şunu gözlemledim; kendinle ilgili “Ben kimim?” sorusunun en çok yankılandığı, bizzat sanatsal alanlarda olduğu, danstı, müzikti, resimdi, deyip sorguladığım.

Çünkü sanatta yaratıcılık var. Dişil enerji vardır, rahim enerjisi vardır. Ve oradan birçok şey aslında fışkırmaya başlar. Ve doğal olarak kendini sorgulamalar…

Ben… Hani nereden geldim, nereye gidiyorum, tavuk mu oradan çıktı, yumurta mı buradan çıktı kısmı gibi… Çok deyimleri beceremem, ben. Ama manasını bir şekilde herkes biliyordur. Bu sorgulamalarla devam etti yolculuk, diyebilirim.

Ve genelde hep şöyle oluyor; işte içinizde bir yerlerde birilerine yardım etme güdüsü varsa zaten içinizdeki beceri ve yetkinlik açığa çıkıyor. Kendimdeki hikayede mesela şeyi buluyordum; ortaokul, lisede organize ederdim, öğretmenlerimi ve arkadaşlarımı.

Üniversitede gezi düzenliyordum. Şimdi ben, burada organizasyon yeteneğimi keşfetmeye başlamıştım. Ve ben, nereye gideceksem… İşte 5 yıl, 7 yıl sonrasında orayı önceden bilmem lazım ki; şevk gelsin. Şimdi bu, iç motivasyondur aslında.

Bir şeyin farkındalığındayım ve sağlıklı bir tercih yapmak için kendi başıma değil de diğerlerine hizmet etme güdüsü içeriden geldiği için aslında ben, ben değil de biz, biz derdinde olan bir yapım vardı, çok şükür ki. Şükrüm de fark ettiğim “Haydi! Hep birlikte” deyip yürürdüm.

Sonrasında herhangi bir durum olduğunda da gene “Acaba bu, hani nasıl bütüne hizmet edebilir?” diye bir bakış açım olmuştu. O yüzden aslında aldığım eğitimlerde ona özen gösterdim. Örnek veriyorum; işte bir koçluktur, işte konstelasyon… Daha çok ‘aile dizilimi sistemi’ diye bilinir ama orijinali aslında ‘family constellation’… Aile konstelasyonu… Bu da bütüne bakar. Hani koçluk da olsun… Gestalt bütüne bakar.

Çünkü ben, bir şeyin ucundan tutamam. Yani yapım da ona müsait değil. Detaycı bir yapıya sahip olmak… Biraz daha durumun dışına çıkıp kuş bakışı bakmak… aslında hayatı sorgulamak, ucundan tutmamak… Elimden geldiğince yapabildiğim kadarıyla, zamanım ve enerjim yettiğince buna özen gösterme gayretindeyim diyebilirim.

O yüzden olur da böyle birisi, ben işte “Bu konuda bir desteğe ihtiyacım var?” dediğinde ben, hep sorduğum şey şu oluyor; “Birçok sistem var ama senin neye ihtiyacın var?” Ben, seni önce bir duyayım ve onu, en kolay alabileceğin neyse, Becerisi, yetkinliği, algısı, bilinç seviyesi, nereden baktığı…

O, o zaman daha kolay alacaktır zaten. O yüzden bütünsel sistemler çalışmanın öneminde durdum. Öncelikle onu söyleyebilirim. Nefes de olsa, işte Reiki de olsa veya koçluk da, sözel becerilerle de olsa kişiyi tanımak ve dert hangi sistem üzerinden yürürse yürüsün, kendine uyanması. Şimdi kendine uyanması nedir? 

Gamze ÖzcanBiraz şöyle yavaştan gidelim. Aslında ben, size biraz yaşamınız… 

Canan Tütüncükara: Çok mu hızlı gittim? 

Gamze Özcan: Yok. Ben, daha böyle parça parça gitmek istiyorum. Çünkü çok önemli noktalar var, anlattığınız şeylerde gerçekten hani. Biraz soru başlığı gibi geliyor, bana. O yüzden biraz daha yavaş gitmek istiyorum, bu noktada 

Canan Tütüncükara: Tamam.

Gamze Özcanİlk başta dediniz ki; Bir çıkış noktam var. “Sevgi nedir?” diye sordum, dediniz mesela. Siz, sevgi üstünden gittiniz.  

Benzer

Yorum Yaz