Klinik Psikolog – İzzet Özer

Editör

Klinik Psikolog Sayın İzzet Özer ile Psikolog olma süreci hakkında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

1.Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Ben Klinik Psikoloğum. Yaklaşık 20 yıldır ruh sağlığı alanında hizmet vermekteyim. İstanbul Üniversitesi lisans eğitimi ardından Yakın Doğu Üniversitesi ve Esenyurt Üniversitesinde yüksek lisans eğitimlerini tamamladım. Ergen yetişkin ve çift terapileri yapıyorum.


Psikoloji ve yaşam alanında 4 kitap çalışmam var. Çeşitli alanlarda psikoterapi eğitimleri aldım. Üniversitelerde kamu ve özel kurumlarda ve kendi kliniğimde eğitim ve terapi hizmetleri vermekteyim.


2. Bu alana olan ilginizi ilk ne zaman fark ettiniz?

Kişilik yapısı itibarıyla çocukluğundan bu yana insan ilişkileri insanların davranışlarının altında yatan niyetler ve anlamlar, sevdiklerimin ve diğer insanların daha huzurlu nasıl olabilecekleri konuları ilgi alanımdı. Aslında insanlara ve onların ruhsal yapılarına eşlik etmek bir tür yoldaşlıktır.

Bu terapistlik altyapısı sanki benim kişiliğimin öncül bir parçasıydı. Terapistin en önemli becerisi güçlü bir dinleyici olabilmektir. Küçük yaşlardan beri arkadaşlarım ve yakınlarımın duygu ve düşüncelerini dinlemek empati kurmak çok hoşuma giderdi.

3. Uzmanlaştıktan sonra kendi hayatınızda ruhsal zihinsel ve bedensel olarak değişiklikler oldu mu? Neleri fark ettiniz?
Profesyonel bir terapistin iyi bir eğitim alması ardından süpervizyon ve kendi terapi sürecinden geçmesi önerilir. benim için bu üçü de çok faydalı bir süreç. Bir taraftan da terapi seansları aslında sadece danışana faydalı olmaz aynı zamanda terapist için de bir şifa kaynağıdır.

Çok çeşitli yaşamlar ruhsal yapılar travmatik anılar ve bunların sağaltımı sürecinde birçok yeni deneyim kazanıyorsunuz ve aslında şifalanıyorsunuz. Bu alanda çalışmaya başladığımdan itibaren kişiliğimin ve psikolojik dünyamın geliştiğini iyileştiğini ve dönüştüğünü fark ettim.


Bu süreçte aslında kendi yaralarınız da sarılıyor. Empati becerimin, sabrımın, her türlü değere kimliğe ve insan tipine saygı duyabilme becerimin geliştiğini fark ettim. En önemlisi de yaşama dair daha pozitif düşünebilme ve esnek olma becerisi geliştirdi.

Bu durum beni en çok mutlu eden noktadır. Yani bazen acaba başka bir mesleği mi seçseydim diye düşündüğümde pozitif düşünme ve esnek olma yönlerinden ötürü iyi ki de bu alanı seçmişim diyorum. Gerçekten bu mesleği aşk düzeyinde hissediyor ve benimsiyorum. Bir gün aktif danışan almayı bırakmış olsam bile mutlaka ruh sağlığı alanında bir şeyler üretmeye ve yeniden öğrenmeye devam edeceğim diye düşünüyorum. Yani bizler tam olarak emekli olmuyoruz gibime geliyor.


4. Uzman olduğunuz alanda danışanlarınız en çok size hangi sorunlarla geliyorlar?

Danışanlarımın en çok başvurduğu şikayet kaygı. Özellikle son yıllarda yaşanan ülkemiz ve dünyadaki makro düzeydeki olaylardan kaynaklanan travmalar veya kaygı bozuklukları en çok karşılaştığımız vaka çeşididir.

İkinci olarak depresyon diyebilirim. Mevcut danışanların ortalama %50’si bu iki kategoriden kliniğimize başvuruyorlar. Bu faktörler dışında kalan kısım ise stres, öfke, ilişki problemleri, yeme bozuklukları ve kişilik bozukluklarıdır.

5. Özellikle odaklandığınız ve danışanlarınızda çözüm bulduğunuz alanlar nelerdir?

En çok kaygı, panik atak ve okb, evlilik sorunları üzerinde çalışıyorum. Bu problemlerde zaman içerisinde oluşturduğum bütüncül bir psikoterapi yöntemi kullanıyorum. Bir danışanda ortalama 6 ile 10 arası yöntem kullanmış oluyoruz. Bazı bireylerde EMDR gibi travma duygularına müdahale yöntemleri kullanırken bazılarında psikodinamik bir yaklaşım içinde olmak gerekiyor.


Seanslarda davranışsal ödevler vermek terapide edinilen kazanımın yaşam içerisinde pekiştirilmesini sağlıyor. Ama söylediğim gibi her bireyin kendine has bir dünyası vardır. Dolayısıyla her danışana kendi durumuna göre bir prosedür uygulanır.

Danışanlar kısa süre içerisinde temel şikayetlerinden kurtulurlar. Ancak bundan sonra terapi devam eder ve semptomun altına yatan temel faktörler terapi edilir. Zaten terapideki asıl amaç danışanı şikayetlerine yol açan dinamikleri keşfedip tam bir iyileşme ve gelişme sağlamasına yardım etmektir. Bununla birlikte en çok çalıştığım alanlardan bir tanesi aile dizimidir. Bert Hellinger yöntemi olarak da bilinir.


Genetik aktarımlar yoluyla atalarımızdan gelen negatif mirasın yaşantımız ve ilişkilerimiz üzerinde ne denli büyük bir etki oluşturduğunu fark ettim. Aile dizimi bazen öyle etkili ki 20-30 seans etkisi gösterebilecek bir dinamiğe sahiptir. Çocukluğumuz ve önceki nesillerden oluşan etkinin çok güçlü olduğuna inanıyorum ve deneyim ediyorum. Bundan dolayı bilişsel davranışçı terapiler her zaman yeterli olmayabilir. Bütüncül bir yönelim sergilemek çok daha etkili bir yaklaşım tarzıdır.


6. Uzmanlık alanınızda gerçekleştirmek istediğiniz en büyük hayaliniz ve projeleriniz neler?

Gerçekleştirmek istediğim en büyük hayalim bir psikoloji köyü oluşturmak. İnsanların orijinal doğada, özgün bir yaşamla kendi içlerine dönmelerine yardım etmek. Sadece ilaç tedavisi veya haftada bir gerçekleştirilen terapilerden ziyade 7/24 yürütülen ve kişinin yaşamına dokunan canlı bir terapötik süreç olsun istiyorum.


Psikoloji Köyü’nde insanlar hem doğada yemyeşil bir ortamda bulunurken hem de üretim yaparak binlerce yıllık genetik özlerine dönmüş oluyorlar. Bununla birlikte modern psikoterapi yöntemlerini de kullanmaya devam ediyoruz.
Siz hayatınızdaki dalgalı dönemleri nasıl atlatıyorsunuz?

7. Yaptığınız bu çalışmaları siz kendinizde nasıl deneyimliyorsunuz?
Elbette ki bizler de insan olarak yaşam içerisinde çeşitli zorluklar ve dalgalı dönemler yaşıyoruz. Bu çok normal. Anadolu’da “terzi kendini söküğünü dikemez” atasözü vardır. Aslında ben buna tam olarak katılmıyorum.

Bu alanda çalışmanın faydasını tüm ilişkilerimde özellikle çocuk yetiştirirken ve kendimle olan ilişkimde gördüm.
Depresif dönemlerde, kaygılandığım zamanlarda, stres yaşadığımda, herhangi bir kriz anında veya öfkelendiğimde yaşadığım duyguyu kabul etmek büyük bir esneklik sağlıyor.

Bunların normal olduğunu bilmek olayın yarısı. “Bundan sonra ne yapmalıyım” sorusunu daha çabuk soruyorsunuz. Çünkü işiniz çözüm odaklı olmakla ilgili. Bir de sürekli yaşamın daha anlamlı nasıl yaşanabileceğini sorguluyorsunuz. Bu durum bir içgörü kazandırıyor. Sık sık yeni hedefler koyuyorsunuz. Hayatınıza anlam katabilecek eylemlerde bulunuyorsunuz ve iç huzurunuz artıyor.


Özellikle de bazen bir şeylerin ters gitmesi ve kötü hissetmenin çok normal ve sağlıklı olduğunu bunun bir problem olmadığını fark ediyorsunuz. Bu çok güzel bir durum.


8. Bu alanda hizmet almak isteyenlere ne tavsiye edersiniz? Hizmet alacakları uzmanlarda hangi özelliklerin olup olmadığına dikkat etsinler?
Bu alana hizmet almak isteyenler çalışmak istedikleri terapistin özgeçmişini incelesinler. Almış olduğu eğitimleri çalışma alanlarına ve danışan yorumlarını analiz etsinler.
Mesleki bilgi ve tecrübe güçlü bir terapi süreci için oldukça önemlidir. Bir de uzun zaman tıkanma gerçekleşmişse terapist değiştirilebilir.

Benzer

Yorum Yaz