Yoga Eğitmeni ve Thai Masaj Terapisti Hilal Bali ile Megareform Dergisinin Eylül 2023 sayısı için bir röportaj gerçekleştirdik.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Selam selam! Ben Hilal Bali. 10 Haziran 1995 yılında Ankara’da dünyaya geldim. Hayatımın büyükçe bir kısmı, şu anı da kapsayarak Ankara’da geçiyor. Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı mezunuyum. Fakat bu alan sadece okurken ilgimi çeken bir alandı ve hiç çalışmadım. Mesleğim Yoga Eğitmenliği ve Thai Masaj Terapistliği. Köpeğim Pera ile birlikte yaşıyoruz.
Bu alanla ilgilenmeye başladıktan sonra sizin hayatınızda neler değişti, hangi alanlarda açılım oldu?
Aslında çocukluğumdan beri sporcu olmak istiyordum ve birçok spor dalıyla ilgilendim. Ama hiçbir zaman tam olarak aradığımı bulduğumu hissetmedim. Sonrasında yogayla tanıştım ve aradığımı buldum diyebildim. Hem bedensel ihtiyacımı karşılıyor, hem zihinsel boyutta durmaksızın ilerleyebildiğim sonu olmayan bir yol.
Her pratik, bütünlüğümü korumama olanak tanıyor. Evet arayışında olduğum şey tam olarak buydu. Ve aslında bir diğer mesleğim olan Thai Masaj Terapistliğinin kapılarını da bana açan Yoga oldu. İnsanlara yardım edebilmek, iyileştirmek, destek olmak ve destek alabilmek benim için çok kıymetli bir noktada.
Kendime asla “şifacı” demiyorum, hatta hiç kimsenin “şifacı” olduğunu düşünmüyorum. Çünkü ben senden gelen şifayı kendimle harmanlayıp sana geri veriyorum. Benim görüşüme göre kimse şifacı değil, hepimiz şifanın ta kendisiyiz.
Bu alana uzmanlaşmaya ve başka insanların hayatına dokunmaya karar vermeniz nasıl oldu? Siz mi seçtiniz?
Uzmanlık eğitimimi ilk aldığımda amacım eğitmen olmak değildi aslında ve yıllarca eğitmenlik yapmadım. Sonra çok sevdiğim bir hocam beni spesifik bir alanda uzmanlaşmaya yöneltti ve
katıldığım eğitim bende körelmiş olan bir derinleşme ve bunu insanlarla paylaşma isteğini yeniden uyandırdı. Sonrasında da Thai Masaj uzmanlığımı almaya karar verdim ve hayatımın bu noktasında da beni tetikleyen bedene ve zihne olan merakım, temasın gücüne olan inancım ve uzmanlığımı aldığım hocamın destekleriyle oldu.
Aslında şu an kurulu hayatımın temel yapı taşlarına baktığımda, hocalarımın desteğini, bitmek bilmeyen merakımı ve sevginin/temasın iyileştirici gücüne olan inancımı görüyorum
Uzmanlaştığınız bu alan son zamanlarda oldukça popüler oldu, siz bu ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Evet, yoga son zamanlarda çok daha fazla medyatik bir hal aldı. Bunun bazı sağlıksız yönleri olsa da, hepimiz dönüşmedikçe birimizin dönüşmesinin bir faydası yok, dediğim yerden baktığımda, bu popülerlik bir yönden de faydalı diyebilirim. Farkındalık ve bilinç düzeyi arttıkça bu popülerlik hali daha sağlıklı bir noktaya ulaşacaktır.
Uzman olduğunuz alanda danışanlarınız en çok size hangi sorunlarla geliyorlar?
Danışanlarımın bir kısmı bedensel ilerleme kaydetmek amacıyla, bir kısmı da zihinsel bir arayış içinde aslında. Benim amacım da bunu olabildiğince dengeli bir şekilde ilerletebildiğimiz rotayı çizebilme konusunda onlara eşlik etmek.
Genellikle yol arkadaşlarımın bu değişim isteğini tetikleyen “sorun” olarak adlandırdıkları sebepler olağan hayat akışlarına darbe vuran bir olay yaşamaları oluyor. Bir kayıp, bir vazgeçiş, yalnızlık olabildiği gibi bir taraftan da sırt ağrıları, fibromiyalji, fıtık gibi sebepler de olabiliyor.
Sizi tanıdığımız kadarıyla sürekli öğrenmeye ve gelişmeye devam ediyorsunuz. Son zamanlarda neler yapıyorsunuz?
Ben çok oyunbaz biriyimdir. Ve öğrenme metodum da deneme-yanılmadır. Bir süredir derslerime ve masajlarıma da bu
deneme, araştırma halini taşımaya çalışıyorum. Klasik normların dışında, daha deneysel ve oyuncu bir yerden yaklaşıp keşfetmeye daha çok alanımızın olduğu bir yerden ilerliyorum.
Uzmanlık alanınızda gerçekleştirmek istediğiniz en büyük hayaliniz ve projeleriniz neler?
Aslında en büyük ya da en küçük diye sıralama yapabileceğim tarzda hayallerim yok. Zihnimde hayata geçmeyi bekleyen birçok proje var, ama şu an bebek adımlarını attığım bir tanesi var: “Harmonique Fusion.” Yoganın merkezde olduğu ve birbirinden farklı atölyelerle beslenen bir etkinlik serisi.
Benim için hayatın minyatür hali aslında.
Birbirinden bağımsız birçok atölyenin bir arada olduğu, farklılıkların oluşturduğu uyumu yansıtıyor. Sonsuz değişim ve dönüşüm halini yansıtıyor aslında. Her etkinlikte birbirinden farklı atölyeler var. Hayat gibi, uçsuz bucaksız ve bir sonrakinde ne olacağını hiçbirimizin kestiremediği bir akışla birlikte şekillenen bir seri.
Beni çok heyecanlandırıyor. Hayalime gelecek olursam, ellerimin uzandığı, uzanamadığı ve ötesindeki tüm canlıların hayatına bir şekilde dokunabilmek..
”Bu yolculukta öğrencilerime destek olan bir eşlikçiyim”
Sizden hizmet alanlarda nasıl bir etki bırakıyorsunuz?
Dürüst olmak gerekirse, farkındalık uzun vadede sağlıklı bir şey olsa da realistik bir yerden baktığımız aktüel hayatta ne yazık ki berbat bir şey. “Aman şimdi tadımız kaçmasın.” diyerek, var olan düzeni devam ettirerek koskoca bir hayatı yiyebiliriz. Ki bu çok kolay olan bir seçenek. Ama yükselen bilinç düzeyi, içinde bulunan duygu durumları analiz ediyor ve beğenmediği noktada sinyal vermeye başlıyor.
İşte bu noktada değişim artık kaçınılmaz oluyor. Fakat bu bilinç düzeyi arttıkça zihnin diktatörleri de bunu kamçılamak üzere harekete geçiyor ve değişime engel olmak için bazı blokajlar oluşturuyor. Bunlardan en tanıdık olanı da genelde başarısızlık korkusu.
Halbuki başarısızlıklarımızın bize öğrettikleri başarılarımızın bize öğrettiklerinden çok daha fazladır. Dikkat ederseniz ben de aslında bu yolculukta öğrencilerime destek olan bir eşlikçiyim. Yani kimseye yeni bir yol çizmiyorum. Yol onların yolu. Biz birlikte yürümeyi seçiyoruz.
Bazı insanlar potansiyelleri olmasına rağmen değişim için adım atamıyorlar, bir türlü harekete geçemiyorlar. Bunun sebebi nedir?
Az önce bahsettiğim gibi, değişime direnmek sadece zihnin küçük bir oyunu. Çeşitli duygularımız zaman zaman diğerlerinin önüne geçip potansiyelimizi kısıtlamasını umuyor, zihnin karanlık tarafı.
Ama bu duyguların hepsi bizde zaten var olan duygular, bize aittir ve bizim kontrolümüzdedir. Yaptığımız bedensel ve zihinsel pratikler de bu işleyişin dengede ilerlemesine yardımcı olur.
Yaptığınız işin ruhsal, psikolojik ve spiritüel bir tarafı olduğu için bazı kişiler yogaya ön yargıyla yaklaşıyor. Bu tarzda bir düşünceye sahip olanları nasıl ikna etmek gerekiyor?
Yoga bir din değildir, sanılanın aksine çok fazla spiritüel de değildir aslında. Zihnin, bedenin ve ruhun sınırsızlığına spiritüellik deme yanılgısına düşüyoruz. Bunu çok küçük bir örnekle açıklamak istiyorum. Çoğu kişi meditasyonu spiritüel ve mistik bir şey sanıyor. Halbuki meditasyon dediğimiz şey, zihnin aktüelde başımıza gelecek ihtimalleri üretmesidir.
Yani zihin bu ihtimalleri düşünür ve kendi içerisinde yaşar. Meditasyon halinde geçirdiğimiz süre arttıkça doğal olarak bu ihtimallerin sınırsızlığına şahit oluruz. Böylelikle aktüelde yaşayacağımız bir olayı zihin daha öncesinde yaşamış olur. İnsanlar bunu “geleceği görmek” olarak yorumluyor.
Farkındalık ve bilinç, mantıktan çok da uzak yerlerde konumlanmıyor. Karşımızdaki kişi kim olursa olsun, deneyimleri ne olursa olsun değişim ve dönüşümü hak eder. Ve ona ulaşmak hangi kanaldan olacaksa o kanaldan ilerlenmeli. Hepimiz dönüşmedikçe tek başımıza dönüşmenin bütünün hayrına etkisi yok denecek kadar az.







