Spiritüel Yaşam Koçu İlyada Omayra Nur Çelik Megareform Dergisi için yazdı.
İstisnasız herkesin hayatında en az bir kez sorduğu bir sorudur bu? Neden varım? Neden buradayım? Buraya geliş amacım ne, benim hayat amacım ne? Bu sorular danışan ve öğrencilerim tarafından bana da çok sık soruluyor? Aslında beni buralara taşıyan da; bu sorunun cevabını ciddi anlamda arayışa geçtiğim süreçlerdir.
O zamanlara dek kendimi çok uyumsuz hissederdim. Özellikle kurumsal sisteme. Okula, işe, kültürel yapıya ve diğerlerine. Ama ben kendimi okul sürecindeki tuhaflıklar ile sorguladım. Okulu bıraktım. Dışarıdan liseyi daha kısa sürede bitirdim. Bol bol hobiler edindim. Kurslara gittim. Bence okul için tek kaybım bir lise aşkı ve üniversite arkadaşlığıdır. Ama benim her yerde, her zaman bolca arkadaşım olmuştur zaten. Dert edilecek mevzular değildi bunlar. Sonra iş hayatı.
Sistem bu konuda beni destekledi. Çoğu iş yerinde çalışma sürem 7 aydır. Ya ben çıktım, ya iş yerim kapandı. Uzun vade bir yerde kalamadım. Zaten oldukça da sıkıcı geliyordu; sürekli aynı döngü içinde kalmak. Cidden sıkıcı değil mi, her sabah erkenden kalkıp trafiğe karışmak. Kalabalıklar…
Zorunlu iş yerinde bulunma ya da sevmediğin bir yerlerde, istemediğin bir şeyleri yapmak. Hele bazıları hiç bana hitap etmezdi ve 1 ay, 1 hafta ve hatta 1 gün içinde bile istifa ettiğim olurdu. Ve koşarak oradan uzaklaşırdım. Bazen kendimi kovdururdum. Çünkü yanlış gördüğümü söylemek gibi bir huyum vardır.
Ya da olanın dışında isteklere sahip olmak gibi. Bazısı bunu severdi ama bazısının hiç hoşuna gitmezdi. O yüzden benim sayısız iş yerim ve iş arkadaşım oldu. Şimdi çok azı ile görüşüyorum. Ayrıca rekabet nedir, bilmem! Çünkü hiç benlik bir şey değildir. Daha çok ara bulucu gibi işlevlerim vardır. Neyse; mevzumuz bunlar değil aslında.
Nereden nereye geldiğimi sizlere gösterebilmek için anlatıyorum. Muhtemelen çoğunuz da böyle şeyler deneyimliyorsunuz çünkü. Ve iyi de yapıyorsunuz. Sorun sizde değil onlarda. “sistemde” yani.

Artık her şeyi bırakıp, durmayı seçtiğim 2 yıla yakın bir süreç sonrasında iki meslek arasında kaldım. Gittiğim bir yaşam koçu ile bu alanı seçmeye karar verene kadar da ne yapmak istediğimden çok emin değildim. Bir gün “Hepimizi Yaratana” sordum; “Ben neden dünyaya geldim? Bana dünyaya geliş amacımı göster.”
Ve gösterdi. Aynı gün 10 15 kişi bana “melek” gibi olduğumu söyledi. Bu diğer günler de devam etti. Hayatımı bir sözünle değiştirdin. Ben o gün intihar etmeyi düşünüyordum ama sen bana şöyle dedin ve ben umuda kapıldım. Hayatımı sana borçluyum… Bu beni çok etkiledi. Benim sözlerim, insanları dinlemem, onlara vakit ayırıp, bir kaç öneride bulunmam hayat mı kurtarıyor? Güven mi veriyor?
Peki sadece bunları tekrar ederek ben hangi mesleği yapabilirim, dediğim aşamada da, daha önce biraz bildiğim ve çevrem olan medya sektörü ya da kişisel gelişim alanlarından birisini seçip hayat amacımı gerçekleştirmeye karar verdim. Ve işte bugün buradayım. O zamana kadar da sayısız kitap okumuştum.
Bulduğum her seminere katılır, son söze kadar hepsini dinlerdim. Her iş yerimde her eğitime katıldım. Çok not alırdım. İşimi ciddiyetle yapardım. Bırakana kadar benim işim sonuçta di mi? Hemen gittim Kadıköy Halk Eğitim Yaşam Koçluğu bölümüne kayıt yaptırdım. O zaman zor da buldum.
Çünkü pek yaygın da değildi. İşin tuhafı alt tarafı 10 yıl oldu. 10 yılda geldiğimiz yer çok fark etti. Şimdi bizden bi dolu var. Çok şükür. Pek çok eğitim aldım. Pek çok seminere katıldım. Eğitimlerin bir kısmını hiç kullanmadım. Bir kısmını harmanladım. Ama hepsi şimdiki bana bir tat, tekniğime bir ahenk kattı.
Hayat amacını icra eden ben, bunca sene pek çok kişiye dokundum. Bundan da sonsuz mutluluk duyuyorum. Ve diyorum ki; iyi ki sen kimseleri dinlemedin. İyi ki kimseye boyun eğmedin. İyi ki seni yeteneksiz, değersiz, beceriksiz görüp kendince aşağıda görenlere veya söylemlerin, bakış açın, düşünce seklin için sana kızanlara kulak asmadın. İyi ki! Canım kendim. Buraya kadar sanki her şey çok sorunsuz gibi görülebilir.
Şeytan ayrıntıda gizlidir bebeğim. Cidden çok zorlandığım ve ağladığım, çok üzüldüğüm ve yıprandığım süreçler geçirdim. Gerek ruhsal, gerek maddi manevi, gerekse fiziksel olarak ben boyumun ölçüsünü santim santim aldım. Yolculuk içinde çok zor anlarım da oldu ama içimde hep aynı duygular hakimdi. Huzur ve güven… Yaratıcıyla ve evrenle bağlantıda hissettim kendimi. Rüyalarım ve karşıma çıkan evrensel mesajlar beni destekledi. İlk kez bir şeyde azmettim.
İlk kez kendimle gurur duydum. İlk kez ailem yaptıklarımı görüp kabul etti ve gururla anlatıyor. Gerçekten kendi yolumu bulduğumu anladım ve bu yolculuk yaşanılan her şeye rağmen her şeye değer oldu. İşte hayat yolumun doğru olduğunu böylece anladım. Ve şimdilerde biliyorum ki bu yolculuk evrilerek, değişerek devam edecek.
Size bir sır vereyim. Gelin de biraz yaklaşın, gelin biraz dikkatli dinleyin: Hayat denen şey bir yolculuktur ve bu yolculuk hiç de kolay görünmüyor olacak. Sürekli değişen dertlerin, tasaların, çözülmesi gereken sorunların olacak. Tam birini çözdüm diyeceksin, diğeri baş gösterecek. Tam ohhh! Rahatladım, diyeceksin, huzurun kaçacak.
Canın o kadar yanacak ki, gerek kaybettiklerinle, gerek sağlık sorunları ile. Duygusal boşluklar, yalnızlık hissi. Değersizlik. Öfke ve kızgınlıklar. Ayrılık acıları, intikam duyguları. Neler nelerrr! Ve işte sen yaşadığını böyle anlayacaksın. Çünkü yaşamak demek tam da bu olacak.

Neden geldin buraya, biliyor musun? Çünkü sen burada keyfi, neşeyi öğrenmek için önce acı çekecek, üzüleceksin. Huzuru, mutluluğu öğrenmek için, sıkılıp darlanacaksın. Zora düşecek, hırpalanacaksın. Sen bolluğu anlamak için darlığı göreceksin. Bu bazen para olacak, bazen sevgi, bazen ilgi, bazen sağlıkla ilgili.
Sen duyularınla keşfedip, duyguları tadarken, düşüncelerin ile anlam katmaya çalışıp, hayatı ve bu yaşamın tüm varoluş sürecini koca koca deneyimleyeceksin. İşte bu deneyim, senin dünyaya geliş amacın… Saçma mı geldi? Bu maddesel dünyada her istediğin ışık hızında gerçek olsaydı!
Düşündüğün her şey anında oluverseydi! Aklından geçen anlık şeyler bir bir senin hayatın olsaydı neler olurdu? Düşündün mü? Çok güzel olurdu valla, dersin! Senin aklından milyonlarca düşünce geçiyor. Birilerini öldürmek, birilerini boğmak, birden ölmek, ortadan kaybolmak istediğin anlar birden gerçek olsa, bununla nasıl baş edeceksin?
Ve bunu herkes yapabiliyor olsa, sence dünya nasıl bir yer olurdu? Üstün bir bilince, bu güçleri yönetebilecek bir bilgeliğe sahip değilse insanoğlu bunu nasıl idare edecek? Önce doğduğun dünyayı anlaman, çalışma dinamiğini kavraman, onu deneyimlemen lazım ki, o güçler sende olduğunda bunu doğru yönetebil ve yaptıkların için şükürle yol alabil.
Bizim dünyasal yaşamlarımız birer deneyimden ibaret. Tıpkı bir okul gibi düşünebilirsin. Sınıfını kademe kademe geçecek, okulu bitereceksin ki diğer boyutlardaki yaşamlarına uyanabilesin. Ve burayı, bu dünyada maddeyi deneyimlemeyi kendi özgür iradenle istediğini hatırla. Çünkü hissetmek, dokunmak, koklamak, tatmak, sevmek, görmek eşsiz lezzetlerdir. Bu lezzetli yemeğin her notasını keşfetmek de senin görevindir.
Tüm bunları anladığında ve kendi hikayeni yazmaya karar verdiğinde hayat amacın sadece bir ayrıntı olarak kalacak. Sen yapmakten keyif aldığın şeyleri keşfedip, hem kendine, hem diğerlerine alan açıp, katkı olduğunda, maddesel bir yaratım yaptığında yani kendi hikayeni yazmaya başladığında, ürettiğinde, pişirdiğinde, ortaya çıkardığında, bunu başkalarına sunduğunda ve tatdırdığında dünyaya geliş amacını tam olarak anlayacaksın.
Senin hayat amacın: senin yolculuğundaki tadın, senin keyifle yaptığın, kendine ve başkalarına katkı sağladığın, senin içinde doygunluk hissi uyandıran şeydir. Ve senin hayat amacın kimseninki ile aynı olmak zorunda değil. Kendi amacını bulmak istersen belki sana ilham olur bu yazım. Ve bu beni çok mutlu eder. Bana, sana, bize ilham olması adına… Sevgi ve aşkla kal güzel ruh…
Kendini keşfet ve yaşa fırsatın varken. Hepsini doya doya yaşa ve yaşadığın her zerre için şükret…“ Senin hayat amacın: senin yolculuğundaki tadın, senin keyifle yaptığın, kendine ve başkalarına katkı sağladığın, senin içinde doygunluk hissi uyandıran şeydir. “