Tai Chi ve Çigong Eğitmeni Numan Pekgöz, Tai Chi ve Çigong gibi az bilinen ancak ömür boyu deneyim gerektiren bir konuda eğitim alacak kişilere paylaşımcılarının mutlaka soyağacı sahibi yetkin bir paylaşımcı olmasına dikkat etmelerini öneriyor.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Çocukluğum 70’lerin, gençliğim ise 80’lerin İstanbul’unda geçti. Birbirinden çok farklı iki devrin geçişine tanıklık ettim. Bilgiye ulaşmanın çok zor olduğu ve bilginin çok kıymetli olduğu bir devirden kirliliğine varacak derecede bilgi çokluğuna uzanan bir evrimi yaşamış olmak bizim jenerasyonu tanımlayabileceğiniz en önemli kimlik bence. Ve ben bundan çok keyif aldığımı söyleyebilirim.
Çok yönlü bir kişiliğim olduğunu söylemem yanlış olmaz. Profesyonel olarak sanatla, bilimle ve teknolojiyle meşguliyetim oldu yıllar içinde. Ağırlıkları değişmekle birlikte hala da devam ediyor. Her zaman meraklı bir insan oldum. İnsanların “genel anladığı anlamda okumakla” aram iyi değildir. Ama araştırmayı, yazmayı ve en çok da çizmeyi seven biriyim. Bir dönem yazarlık bile yaptığım oldu.
İşin özü hayatta cevabını vermekte en zorlandığım soru “ne iş yapıyorsunuz?” olmuştur. Her zaman aynı anda birden fazla mesleğim ve uğraşım söz konusuydu. Şu an bu röportajda Uzak Doğu İçsel Sanatlar Eğitmeni olarak bulunuyorum. 30 yıla yakın süredir Tai Chi, Çigong, Daoyin, Bagua, Geleneksel Silahlı stilleri ve Uzak Doğu Kaligrafisi çalışıyorum. 20 yıla yakın da eğitimlerini veriyorum.
Bu alanlarda gelmiş olduğunuz son nokta nedir paylaşır mısınız?
İçsel sanatlarda farklı stilleri çalışıyorum. Özellikle Tai Chi’de 3 farklı stilde soyağacını temsil ediyorum. Uluslararası turnuvalarda kazandığım 15 madalya bulunuyor. Bunlardan biri ise Dünya Şampiyonasında elit kılıç dalında alınmış bir altın madalya. Sadece bu sanatların eğitimini veren geleneksel bir yapı içinde yurtiçinde ve yurtdışında dersler ve seminerler veriyorum.
Bu alana olan ilginizi ilk ne zaman fark ettiniz?
Şimdi düşünüyorum da aklım ermeye başladığı andan itibaren yabancı kültürlere merak duyan bir çocukmuşum meğer. Okuma yazma bilmeden önce Çin’den gelen eşyaların üzerindeki Çince kelimeleri kağıda yazmaya çalışıyordum. Uzak Doğu sanatları ve kültürü beni her zaman cezbetti.
Ancak bu kültürle somut bir bağlantı kurmam üniversite yıllarına kadar beklemek zorunda kaldı. O zamana kadar ise ilgi duyduğum bu kültüre olan merakımı sonsuz sayıda Wuxia (Hong Kong sineması) filmi izleyerek ve o zamanlar ülkemizde çok sınırlı olan uzak doğu sporları dergileriyle beslemeye çalıştım.
Üniversite’de yaptığım ilk şey seçmeli ders olarak Japonca almak (ki kredisiz bile bu 2 sene devam etti) ardından da Aikido çalışmaya başlamak oldu. 90’lı yıllarda Amsterdam’da yaşamaya başlayınca ilgim Japon sanatlarından çok Çin sanatlarına kaydı.
Amsterdam’da önemli bir Çinli nüfus vardır. Hatta şehrin merkezinde bir Çin Mahallesi bile vardır. Oraya gidince varlığından haberim olan ama asla dokunabilecek yakınlıkta olmayan Tai Chi ile tanıştım ve Üstad ’dan dersler almaya başladım. Çok önceden altyapısı hazır olan bu sanatlara somut girişim bu şekilde oldu denebilir.
Bu alanla ilgilenmeye başladıktan sonra sizin hayatınızda neler değişti?
Her anlamda oldu. Bunu tarif etmesi çok zor. Enerjimin kanalize olacağı doğru bir yol açıldı diyebilirim. Çalışmalar bana asla zul gelmedi. Hep bir imtiyazmış gibi geldi. Zaten çok uzun zamandır bedeninle ve ruhunla yapmak istediğin bir şey olur da ne yapman gerektiğini nasıl yapman gerektiğini bilemezsiniz ya, öyleydi.
Büyük bir boşluğun doldurulmuş olduğunu hissettim. İşin güzel tarafı çalıştığım bu alanın bir sonu olmaması. Sonsuz engin bir dünya ve asla tüketemiyorsunuz. İlerledikçe daha derin bir okyanusla karşılaşıyorsunuz. Anlıyorsunuz ki ulaşmanız gereken bir yer yok aslında. Yolculuğun kendisi esas olan.
Uzmanlaştıktan sonra kendi hayatınızda ruhsal zihinsel ve bedensel olarak değişiklikler oldu mu ? Neleri fark ettiniz?
Tai Chi’ye başlamama şahit olan bir arkadaşım yıllar sonra bir gün dedi ki: “Biliyor musun bu Tai Chi üzerine çok güzel oturdu. Bir şeyi öğrenmek başka şeydir ama üzerinde taşımak ayrı şeydir. Sen Tai Chi’yi üzerinde taşıyorsun.” Bizim çalışmalarımızda 3 katman vardır. Bedensel, enerjisel ve ruhsal. Nihayetinde en üst seviyede gelişmesi gereken şey ruhtur.
Bu ölçülemez ama algılanabilir. Ben bu çalışmaların her üç seviyede de hem kendimde ve insanlarda açılımlar oluşturduğuna şahit oldum. En basit haliyle her ne işle uğraşıyorsanız uğraşın, ister sanatçı olun ister sporcu ister hekim ister yazılımcı bu çalışmalar onu çok daha üst seviyede yapmanızı sağlayacaktır.
Bu alanda uzmanlaşmaya ve başka insanların hayatına dokunmaya karar vermemiz nasıl oldu?
Öncelikle 5 yıl boyunca ben çalıştığım alanla ilgili hiç bir şey okumadım. Sadece eğitmenimin öğrettiklerini egzersiz ettim. 5. Sene sonunda Tai Chi’m oldukça iyi bir seviyeye gelmişti. Bunun sıradan bir durum olmadığını sonradan öğrendim. Bir gün usta bana “Sen bunu öğretmelisin, senin içinde öğretmenlik var” dedi. Bu hiç hoşuma gitmemişti çünkü turnuvalara katılıyordum ve bulduğum her anı kendi sanatımı geliştirmeye harcama iştahı içindeydim.
Başkalarının gelişimine ayıracak vaktim yoktu yani. Bir süre direnç göstersem de bir zaman sonra eğitmenliğine başlamak zorunda kaldım diyebilirim. Sonra sanatla olan ilişkim bambaşka bir döneme girdi. Öğretmenliğin de ayrı bir eğitim deneyim olduğunu fark ettim. Asıl fark ettiğim şey ise sanatın kendisinden daha da kıymetli şeylerin olduğunu anlamak oldu.
Şimdiye kadar öğretmen olarak sayısız insanın hayat deneyimine dokunuş şansı yakaladım. Her gün etrafımda harika insanların benimle ve birbirleriyle bir duygu alış verişi içinde olmasına tanık oluyorum. Bunun değeri paha biçilemez. Yaşı benden daha ileride ve benimle 10 yıldır çalışan gerçek anlamda görmüş geçirmiş diye tanımlanabilecek bir öğrencim bana geçenlerde şunu dedi: “Hayatın boyunca tüm hazırlıkların hepsi bunun içindi!”. Buna verebileceğim bir cevap veya tepki bulamadım hala.
Uzmanlaştığınız bu alan son zamanlarda oldukça popüler oldu, siz bu ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Drucker demiş ki “Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu onu inşa etmektir.” Bizler de bu sanatların gelişmesi için oturup bekleme yolun seçmedik. Bundan yaklaşık 15 yıl önce Tai Chi ve Çigong’un ülkemizde tanınması için hayatlarını adamış diğer dostlarımızla birlikte bu sanatların insanımızla nasıl buluşturabileceğimizin planlarını yaptık. Çok zor oldu ama oldu.
Uzun bir demlenme sürecinden sonra önce kendimiz aktif bir plan doğrultusunda bir araya gelmeye başladık. INTERNA adında bir platform oluşturduk. Festivaller ve kamplar düzenlemeye başladık.
Kısa bir süre içinde etkinliklerimiz Türkiye’deki en yüksek katılımlı hareket festivallerine dönüştü. Yurt içinde ve yurt dışında büyük ses defalarca bizlerle iletişime geçti ve röportajlar yaptı. Bu etkinliklerde kısa bir süre sonra Türkiye’mizde artık Tai Chi ve Çigong gibi terimler insanlarımızda karşılığını buldu. Bugün bu kelimeleri duymuş insan sayısı oldukça fazla ve bu çok sevindirici. Parkta grupla çalışırken anne elinden tuttuğu çocuğuna “bak Tai Chi yapıyorlar” diyor.
İhtiyaç sahibi insanların bu terapik etkisi bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış bu sanatların varlığından haberdar olması çok mutluluk verici. Bizler özellikle de sanatçılarımızın ve hekimlerimizin bu çalışmalara ilgi göstermesinden mutluluk duyuyoruz. Bazen tanımadığımız bir doktor hastasını Tai Chi’ye yönlendirmiş oluyor. Bize ulaştıklarında biz de onlara diyoruz ki “Lütfen doktorunuza selamlarımızı iletin ve sahip olduğu vizyon ve gelişimci altyapısı için tebrik ettiğimizi söyleyin.”
Danışanlarınız en çok size hangi sorunlarla geliyorlar?
Sorunlar bedensel, ruhsal olabiliyor. Bazen yalnızlık, bir şeye ait olmama hissi bile sebep olabiliyor. Bazen ise sorun bile olmayabiliyor. Merak için iletişime geçiyorlar. İnsanlar kendilerine çözüm olarak sunulan ve pazarlanan “haplara” karşı başta çok umut ve inanç besliyorlar ama bunun tüketilmesiyle birlikte ellerinde kalan boşlukla yüzleştiklerinde istismara uğradıkılarını anlıyorlar daha da kötü hissediyorlar.
Genelde herkesin ihtiyacını hissettiği şey bedenlerini, soluklarını ve zihinlerini bir hale getirebilecekleri bir ortam. Bu ortam hem kendi iç bedenleri hem de bulundukları mekan olarak düşünülebilir. İnsanlar hap aramak için yola çıkıyorlar ama asıl ihtiyaç duydukları şeyin tüketemeyecekleri sonsuz bir kaynak olduğunu farkettiklerinde yolun yolcusu olduklarını farkediyorlar. İşte o an öğrenci oldukları an.
Çarenin hedef değil de yolun kendisi olduğunu, ve bedensel olsun, ruhsal olsun, bilişsel olsun ne konuda eksiklikleri varsa yolun bunu onarabileceğini görüyorlar. Biz hiç kimseye bir şey satmıyoruz. Bir şeye ihtiyaçları varsa bunu kendileri emek harcayarak ulaşabildiklerini, bu emeğin bir zorluk değil onlar için güzellik ve imtiyaz olduğunu gösteriyoruz.
Sadece kendi emeğinizi harcayarak elde edebildiğiniz hazinelere ulaşabilme imtiyazınız hala mümkünken bundan faydalanın. Çok da uzak olmayan bir gelecekte işler tersine dönmesi söz konusuyken.
Özellikle odaklandığınız ve danışanlarınızda çözüm bulduğunuz alanlar nelerdir? Düzenlediğiniz eğitimlerin ve çalışmaların içeriğinden de bahseder misiniz?
Çeşitlilik sonsuz. Kimisi uzmanı olduğu ve çözümünün olmadığını söylediği bir bedensel sorundan kurtuluyor. Kimisi kendini ilk defa hareket ederken görüyor. Kimisi işe yarayan şeylerin ille de kan ter göz yaşı dökmeden olabileceğini keşfediyor. Kimisi sadece ait olmanın getirdiği mutluluğu yaşıyor.
Dertler farklı, Tai Chi ve Çigong’a herkesin giriş yaptığı kapı farklı. İşin güzel tarafı adapte edilebilir çalışmalar. Sorun ne olursa olsun aynı şeyi çalışıyoruz ve hepsinde mükemmel işe yarıyor. Bir örnek biz hiç refleks çalışması yapmıyoruz ama istisnasız herkesin refleksleri gelişiyor. Bunları ben biliyorum bekliyorum da onların bunu fark etmesi çok keyifli oluyor tabi.
Siz bu alanda en son gelişmeleri yakından takip etmeye devam ediyorsunuz. Bu konuda son zamanlarda neler yapıyorsunuz, hangi alana odaklanıyorsunuz?
Çokçası bu alana ilgisi olan ve ihtiyaç hisseden insanlarla en basit ve en dolaysız yoldan nasıl paylaşım içinde olabileceğimize odaklanmaya gayret ediyorum. Son dönemlerde özellikle tıp dünyasında Tai Chi ve Çigong ile yapılmış araştırmaları incelemeye ve bununla ilgili anlamlı sonuçları etki alanımızla paylaşmaya çalışıyoruz. Hatta bazı akademisyenlerin çalışmalarına da eşlik etme şansı bulduk.
Yine son zamanlarda davet edildiğimiz tıp kongrelerinde geleneksel Çin egzersiz sistemlerinin tamamlayıcı tıp çerçevesinde insan sağlığına olumlu katkılarını değerli hekimlerimizle birlikte değerlendirebilme şansı akalayabilmek bizleri ziyadesiyle mutlu ediyor. Onlardan da yapılan araştırmaların sonuçları ile ilgili çok şey öğreniyoruz.
Gerçekleştirmek istediğiniz en büyük hayaliniz ve projeleriniz neler?
Kadim bilgilerin pozitif bilim ışında işe yararlılığının tüm ayrıntılarıyla keşfedilmesi ve artık içsel sanatların her yönüyle bilimin bir parçası olarak tüm insanlığın erişimine ve faydasına açık olması en büyük hayalim. Bu süreçte en ufak katkımın dahi olmasını çok arzu ederdim.
Son yıllarda bu alana ilgi oldukça arttı. Özellikle sosyal medyada çok fazla bir bilgi kirliliği de yaşanıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu çok normal. Talebin olduğu her yerde istismar söz konusu olabilmekte. İnsanların yaralı oldukları, muhtaç oldukları konularda onları bilinçli bir şekilde kolaycı ve mucizevi bir çarenin varlığına inandırıp sömürmek isteyenler her devirde olmuştur. İnsanlar inanmaz. Ama çaresizlerse inanmak isterler.
Gün geçmiyor ki hiç bir temel konuda altyapısı ve deneyimi olmamış kişilerce, hiç bir temele dayanmayan hiç bir felsefesi olmayan, işe yararlılığı hiç bir şekilde ölçülememiş veya kanıtlanmamış bir başlık medyada yer almasın. Çağdaş ve popüler kültürün geçici hevesleri olarak ortaya çıkıp bir süre sonra kayboluveriyorlar.
Genelde bunları karma ve eklektik sistemler olmalarından tanıyabiliyoruz. Zaten çok uzun zamandır varlığını sürdüren temel disiplinlerin çeşitli oranlarda harmanlanmasından oluşuyor bir çoğu. Ama zorlama olduklarından oluşumlarında bir bütünlük sağlanamadığından bir süre sonra modaları geçiveriyor.
İnsanların istismara karşı uyanık olmalarını tavsiye ediyorum. Evet mucizeler var ama o mucizenin çoğu sizin içinizde. Doğru bir kaynakla yol alıp doğru tuşlara basarak onu açığa çıkarabiliyorsunuz. Ama bu genelde emek istiyor. İşte insanların yanlış olana yöneldikleri kavşak da bu emeğe ne karar hazır olduklarında ortaya çıkıyor. Her gün beni birileri arayıp eğitmenlik eğitimi veriyor musunuz diye soruyor.
Ben de diyorum ki siz hiç piyano tuşuna basmamışsınız ama piyano eğitmeni olmak istiyorsunuz. Önce bir tuşa basmayı deneyip ne hissettirdiğini bilmek ve görmek istemez misiniz? Ama asıl istenen aslında piyanoya hükmedip sonra da bunu başkalarıyla paylaşabilmek değil bir kağıt parçasına sahip olmak.
Diyorum ki benimle 10 yıldan fazla çalışmış ve bilgisini paylaşmaya başlamış öğrencilerimin hiç birinin bir kağıda ihtiyaçları olmadı. Onlar da diyor ki x kişi şurada 3 haftada veriyor. Ben de onlara diyorum ki size bu kağıdı 3 haftada veren kişi aynı kağıdı bir başkasına 3 gün içinde satmaya başladığında size bu nasıl hissettirecek. Peşinde olunması gereken şey kağıt değil onun temsil etmesini istediğiniz şeye harcayacağınız emek olmalı bence.
İnsanların farkındalıkları arttıkça hayatlarında yolunda gitmeyen ve kötü giden şeyleri değiştirmek istiyorlar. Bedensel ruhsal ve zihinsel açıdan sizden hizmet alanlarda nasıl bir etki bırakıyorsunuz?
Daha önceden de söylediğim gibi insanlara aslında bir şey vaad etmemek gerekiyor. Özellikle onların sorunlarını merkezlerine yerleştirip onları sorunlarından başka bir şey görmez hale getirmemeye özen göstermek gerekiyor. Ama iyilik hali öncelikle bedenle başlıyor. Sonra insanların enerjilerine, oradan da ruhlarına yansımaya başlıyor. Öncelikli amaçlardan birinin bu süreçlerin sürekli ve sürdürülebilir olmasını sağlamak ve insanların hayatlarının bir parçası haline getirmek olmalıdır.
Bazı insanlar potansiyelleri olmasına rağmen değişim için adım atamıyorlar, bir türlü harekete geçemiyorlar. Bunun sebebi nedir?
Alışkanlıklar. İnsanların çoğu kendi iyilikleri için bir şey yapmak adına evden çıkmakta zorlanıyorlar. Ve mazeret kendilerince üretmeye başlıyorlar. Elbette evde de değişim adına atılabilecek çok güzel adımlar var. Ama aynı amacı hedefleyen insanlarla bu çok daha kolay oluyor. Dönüşmek istiyorsanız beden, zihin ve mekan olarak uygun ortamı hazırlamalısınız. “İnsanlar temelde değişime karşı değiller yeter ki ucu kendilerine dokunmasın!” derler bilirsiniz.
Yaptığınız işin ruhsal, psikolojik ve spritüel bir tarafı olduğu için bazı kişiler bu alana ön yargıyla yaklaşıyor. Bu konuda ne demek istersiniz?
Yaptığımız işin spiritüel yanı var evet ama son derece etkin somut yanı da var. Spiritüelliğe ön yargılı olanlar tamamen somut tarafı ile ilgilenebilirler ya da adım atabilirler. Çünkü Tai Chi bir savaş sanatı ve karşılıklı çalışıldığında gücü yaratan enerjinin ne olduğu ve nasıl transfer edildiğini iliklerine kadar hissedebiliyorlar. Diğer yandan ruhsal ve psikolojik yanı olması da spiritüellikten ayrı bir şey. Bugün bunlar bilimin değerli ve popüler bir alanını temsil ediyorlar.
Kendi özel yaşamınızda arkadaşlıklarınızda analiz yaptığınız durumlar oluyor mu? Neler gözlemliyorsunuz?
Evet. Bizim kısaca Tai Chi dediğimiz şeyin aslında tam ismi Tai Chi Chuan. Yani Tai Chi felsefesi üzerine kurgulanmış içsel sanat. Dolayısıyla Tai Chi felsefenin adı. Her türlü devinim, değişim, dönüşüm, al-ver, kısaca insan ilişkilerinin temeli için geçerli olabilecek bir konsept. Tai Chi’yi insan ilişkilerinde, özellikle de çatışma yönetiminde kullanmak gayet mümkün. Çatışmalardan başta kendiniz olmak üzere her iki tarafın da ilişkiden kazanımlı çıkmasını sağlıyor.
Ve işin aslı bence gerçek bir Tai Chi master’ı olmak salonda değil sokakta insanların içinde nasıl davrandığınızla mümkün oluyor. Sosyal medyada ulvi sözler paylaşıp da insanlara her fırsatta çıkışıyor hatta nefret kusuyorsanız çalıştığınız şey neye yarar ki?
Bu alanda faaliyet gösteren diğer uzmanlardan farklı olarak neler yapıyorsunuz?
Fark adına öne çıkan şeyin öncülük olduğunu söylemek mümkün. Tai Chi ve Çigong gibi konu başlıkları için bir kaç kişi ile birlikte ilk jenerasyonu temsil ettiğimizi söylersem yanlış olmaz. Artık eğitmen öğrencilerimiz önemli işlere imza atıyorlar.
Bizler her fırsatta çalıştığımız sanatları icra etmeye, tanıtmaya ve insanlarla buluşturmaya gayret ediyoruz. Hiçbir fırsatı kaçırmamaya çaba sarf ediyoruz. Buluşmalar, kamplar ve festivaller düzenliyoruz.
Yurt içindeki insanları yurt dışındaki eğitmenlerle ve kaynaklarla buluşturuyoruz. Hem öğrenciler hem öğretmenler hem de bu konularla daha önce hiç tanışmamış olanlarla birlikte hareket ediyoruz ve onları bir araya getirmeye çalışıyoruz. Uzun soluklu çabalarımız sonunda hatırı sayılır ölçüde bir etki alanı oluşturduğumuzu düşünüyorum.
Hiç unutamadığınız bir danışan hikayeniz var mı? Size hangi sorunla geldi ve sürecin sonunda ne oldu?
Yapısal omurga problemi ile gelen bir öğrencinin belli bir süre Tai Chi ve duruş çalıştıktan sonra doktoruna göründüğünde doktorunun gelişmeye inanamadığını hatta öğrencimizin yanında bir başka meslektaşını arayarak “söyleyeceğim şeye inanmayacaksın” demiş olması aklıma ilk gelen hikaye.
Siz hayatınızdaki dalgalı dönemleri nasıl atlatıyorsunuz? Yaptığınız bu çalışmaları siz kendinizde nasıl deneyimliyorsunuz?
Hayatın, evrenin ve tüm dönüşümlerin birer sinüs dalgası olarak devinim içinde olduğunu fark ettiğinizde ona ayak uydurabilmenizin şifreleri önünüze seriliyor. Büyük bilge Lao Zı “hayatın akışıyla akabilenlerin başka bir güce ihtiyaçları yoktur” demiştir.
Bu alanda hizmet almak isteyenlere ne tavsiye edersiniz? Hizmet alacakları uzmanlarda hangi özelliklerin olup olmadığına dikkat etsinler?
Tai Chi ve Çigong gibi az bilinen ancak ömür boyu deneyim gerektiren bir konuda eğitim alacaklarsa veya bunları deneyimleyeceklerse paylaşımcılarının mutlaka soyağacı sahibi yetkin bir paylaşımcı olmasına dikkat etmelerini öneririm.
Soyağacı aslında paylaşımda bulunacak kişinin o sanatı kimle, nerede, hangi süreç içinde ve hangi yoğunlukta çalıştığının bir göstergesidir. Eğitim verecek kişinin bu sanatları mutlaka bir ustadan uzun zaman içinde bir birliktelik sonucunda elde etmiş olması gerekir.
Hafta sonu eğitimlerinde alınmış bir sertifika bu alanlarda çok da bir şey ifade etmez. Kendileri de aynı şekilde mutlaka eğitimlerini zamana yaymaları gerekir. Asla hedef kovalayan bir durumda kendilerini ulmamalarını tavsiye ederim. Burada tabi istikrar ve süreklilik büyük önem arzediyor. Unutmayın taşı eriten suyun gücü değil damlaların istikrarıdır.
Sizin gibi profesyonel olarak bu mesleği yapmak isteyenlere ne tavsiye ediyorsunuz?
Bu konuda kariyer yapmak isteyen birileri olursa önce onlara iyi bir öğrenci olmalarını ve sanatı her yönüyle öğrenip içselleştirmiş olmasını öneririm. Zaten sanata doğru kapıdan girmişse bir profesyonel olarak fonksiyon göstermeden önce önünde keşfedilecek çok bilgi ve deneyimi olduğunu anlayacaktır.
Bu kişinin bu işin gerçek öğrencisi olduğunu anladığı andır. Paylaşım için doğru zaman hem kendisi hem de hocası hissedecektir. Başka alanları bilemem ama bu alanlarda peşin peşin eğitmen yetiştirdiğini iddia eden birilerinin arkasına takılmamalarını öneririm. İstismar mağduru olmasınlar.
Son olarak okuyucularımız için bir mesajınız var mı?
Hayatta emek harcadıkları şeyi zaman içinde elde edebilmenin güzelliğini yaşasınlar, hiç bir şeye ulaşmış olmak için acele etmesinler. Son durağa varalım erken yolun ihtişamını kaçırmasınlar derim.