İğnenin Deliği – Nehir Sudoğan

Editör

Human Design Analisti Nehir Sudoğan, “İğne Deliği Antik Kudüs’te bir kapının ismi. Ve tamamen yüklü bir deve bu kapıya yaklaştığı zaman, geçişin tek yolu deveyi kullanan kişinin devenin dizini kırıp oradan geçebilmesi için üzerindeki tüm yükleri indirmesiymiş.” diyor.

​​Bugünlerde birçok kişi ile konuşurken birbirimizden “Pardon kafam çok dolu tamamen çıkmış aklımdan.” , “Bu aralar çok dağıldım, kusura bakma.” gibi cümleler duyuyoruz. Bu iki cümle son dönemde bir çoğumuzun hayatının özeti gibi.

Ve aslında fark etmemiz gereken, gerçekte dikkatimiz dağınık değil, hayati olmayan, anlamsız şeylerle parçalanmış durumda olduğu ve yetişmeye çalıştığımız şeylerinse zaten yetişilebilir olmadığı.

Kendime baktığımda, hayatımı eskiye göre çok büyük ölçüde sadeleştirmiş olmama rağmen; bazen hala bir kişinin yönetebileceğinden çok fazlasına hem eşya, hem de aktivite olarak sahipmişim gibi geliyor. Bunu enerjimin bir şeylere yetmemesinden anlıyorum bazen.

Ve hepimiz de büyük ölçüde böyleyiz, ciddi bir fazlalık içinde, yavaşlamanın da sorun olabileceğine inanmış şekilde yaşıyoruz. Daha da kötüsü sanki bunlara “gerçekten ihtiyacımız varmış” gibi bir şeye kendimizi inandırmış durumdayız.

Yaşamlarımız tıka basa aktivite ve meta dolu. Etrafınıza, evinize, uğraştıklarınıza gerçekten bakın. Şu an olanla bir bağ kurun. “İhtiyaç” kelimesine bakın… İnsanlık olarak “İhtiyaç” adı altında ,çok derin bir yanlış algının içine gömülmüş durumdayız.

Sonra da yaşamda dikkat dağınıklığı ve yetişememe kaynaklı problemlerimiz varmış gibi geliyor. Belki bunlar için ekstra tıbbi destek almamız gerekmiş gibi hissediyoruz.

Gerçek şu ki yaradılışımız gereği, hepimizin çok spesifik aktiviteleri, spesifik zamanlarda ve kendi enerji durumumuza göre yapmak üzere tasarlıyız.

İnsanın yaradılışı buyken, insan sınırları olan bir bedene sahipken, içinde bulunulan sistem her türlü sınırı zorlayıp her şeye yetişilmesi algısını sürekli pompalıyor.

Örneğin bir bireyin yapısında (Human Design sistemine göre) kabilesel aktivasyonu çok yoksa, aileyi destekleyici gücü çok da olmayabiliyor.

Gerçekten ailesel sorumlulukları yerine getirmekle ilgili zorlanıyor; ancak ailede roller ve belirli anlaşmalar var, ailenin içinde bir görev dağılımı var yazılı olmayan ve bunu karşılamanın ister istemez baskısını hissediyor.

Buradan hareket ettiğinizde, burada yaptığı şeylere enerjisi yetmiyor ve tükeniyor gibi hissedebiliyor veya tekrar eden bu ailesel rutinler ciddi anlamda bayabiliyor.

Yaşamın farklı alanlarında çok faklı örnekleri olabilir. Yaşamın tüm alanlarına yetecek enerjiniz olmaması çok normal.

Gerçekten de size doğuştan tanımlanmamış özelliklerin peşinden çok kolayca gitmeye çalışıp dağılmış ve tükenmiş hissedebilirsiniz.

Bir taraftan, insanlar olarak %70’imizin yapısında düşünme baskısı ve netleştirmeyi yöneten baş merkezi tanımsız durumda ve zaten eğer doğru yaşamıyorsa, neye dikkat edecekleri ile ilgili kafaları karışık , oradan oraya savrulup dikkatini kaybetmiş durumda.

Buna bir de yukarıdaki durumlar eklenince iş çığırından çıkıyor ve bunun birinci suçlusu bu sistemin kendisi ve ikinci olarak da sistemi sorgulamayıp, enerjimizin sınırlarını sorgulamayıp fazlasına sahip olaya çalına, koşturan ve dağılan bizleriz.

Bu yazının başlığı “İğnenin Deliği”. İğnenin deliği kavramı bir çok öğretide, dinde var.

Bu kavramla yıllar önce Otto Scharmer’ın U Teorisi’ndeki derslerinden birinde karşılaşmıştım. Orda şöyle geçiyor : “İğne Deliği Antik Kudüs’te bir kapının ismi.

Ve tamamen yüklü bir deve bu kapıya yaklaştığı zaman, geçişin tek yolu deveyi kullanan kişinin devenin dizini kırıp oradan geçebilmesi için üzerindeki tüm yükleri indirmesiymiş.”

”Eğer hayatımızda gerçekten devam etmek istiyorsak, o iğne deliğinden geçmek için neleri tutup, neler ile vedalaşmalıyız ki bize can katan, yaşadığımızı hissettiğimiz o yaşamı yaşayabilelim.”

Bu benim için çok ilham verici ve yaşamıma bu perspektiften dönüp dönüp baktığım, zaman geçtikçe derinleştiğim bir kavram oldu. Bir başka İğnenin Deliği kavramı da örneğin Kuran’da geçiyor. Burada ise İğnenin Deliği cennete girişin anahtarı gibi.

Ayetin Levh-i Mahfuz’daki açıklamasına göre; halat iğnenin deliğinden geçene kadar insanların cennete giremeyeceklerini anlatıyor bu ayet. Yani halatın ip haline gelmesi, tüm yüklerinden arınması ve incelmesi ile deneyimlenebilecek bir cennet var insan için sanki.

Hayatımızda bazen devam edebilmemiz, bazı eşiklerden geçebilmemiz için Kudüs’teki seyyahın yaptığı gibi hayati olmayan her şeyi bırakmamız gerekebiliyor.

Bu açıdan bakınca aslında hayatımızda “hayati” olmayan ne kadar da çok şey var.

Bizim için aslında çok da önemli olmayan şeylere harcadığımız paralar, zaman, eşyalar, bize iyi gelmeyen insanlar, enerjimizi çalan bizi tüketen aktiviteler, bunlara koşma zorunluluğu hissetmek, beklentileri ve rolleri karşılamak…

Gerçekten bizim için hayati olan ne var?

Eğer hayatımızda gerçekten devam etmek istiyorsak, o iğne deliğinden geçmek için neleri tutup, neler ile vedalaşmalıyız ki bize can katan, yaşadığımızı hissettiğimiz o yaşamı yaşayabilelim…

Benzer

Yorum Yaz