Kişi Terapiye Bir Sorunla Gelmek Zorunda Değil – Yasemin Meriç

Editör

Psikoterapist – Klinik Psikolog, PhD. Yasemin Meriç, “Terapi sürecinde her zaman tek bir sorun olmak zorunda değildir. Sorun olarak terapi sürecine yansıyan şey süreç içerisinde değişebilir veya yerini başkasına bırakabilir. Kişi terapiye bir sorunla gelmek zorunda da değildir.” diyor.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Ben Yasemin. 43 yaşındayım. 2 tane tatlı yavrum var. Klinik Psikoloğum, 20 yıldır psikoterapistlik yapıyorum. İzmir’liyim. Ömrümün ilk yarısını kim olduğumu, sonraki yarısını da kim olmadığımı anlamaya çalışarak geçirdim. Terapi odası dışında da yaptığım bazı işler var. Başta Pepee ve Ayas olmak üzere çok sayıda çizgi filme ve çocuk kitabına danışmanlık yaptım. Kurumsal eğitimler veriyorum, dizilere ve sinema filmlerine danışmanlık yapmaya devam ediyorum.

Çocuklar için meditasyonlar hazırlayıp seslendiriyorum. Sakin Ebeveynlik yaklaşımının kurucusuyum, aynı isimde bir kitap yazdım iki sene önce. Birkaç ay içerisinde de ikinci kitabım okurlarımla buluşacak. Eş zamanlı olarak üniversitelerde klinik psikolog adaylarına süpervizörlük yapıyorum. Son dönemde de çok önemsediğim başka bir oluşumun kuruculuğunu yaptım. Ülkemizin yaşadığı büyük deprem felaketinin hemen ardından öncelikle kurumum Yorum Psikoloji ve ekibimle başlattığım gönüllü psikolojik destek ve psikoeğitim çalışmalarını çok daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için sevgili arkadaşım ve meslektaşım Ayşe Şule Bilgiç’le “Beraber İyileşeceğiz” isimli sivil toplum oluşumunu kurduk.

Hem saha çalışmaları, hem de binlerce psikoterapi, psikolojik ilk yardım ve psikoeğitim çalışmaları yaptık. Organizasyonumuzu büyüterek tüm dezavantajlı kişilere ulaşarak psikolojik desteği herkes için ulaşılabilir kılmak en büyük isteklerimden biri.

Psikolojiye ilginizi ne zaman fark ettiniz?

Alana olan ilgim lise yıllarımın ilk yıllarında başladı ama insanı anlamaya çalışmak ise bu alana ilginin temelleri. O çabalarımın çok daha küçük yaşlarda başladığını düşünüyorum. Benim çocukluğumda kendi dünyamda yaşayan bir halim varmış hatta anne babam “bu çocukta bir durum var” gibi düşünürlermiş bazen. Kendi kendime uzun uzun düşündüğüm hatta kendimle konuştuğum zamanlar olurmuş ki hayal meyal hatırlıyorum.

Lisede Sofi’nin Dünyası isimli bir kitap okuduktan sonra felsefi düşünmeye dair ilgim arttı, sonrasında psikoloji dünyasına girişimi Irvin Yalom kitaplarıyla yaptım. “Nietzsche Ağladığında” ile başlayan yolculuğum Yalom’un diğer kitapları ve çok değerli .hocam, üstadım Doğan Cüceloğlu ile devam etti. Lise yıllığımda “herkesi uzun uzun dinler, her sıkıntısı olan soluğu Yasemin’in yanında alır” yazıyor. Kısacası bugünkü kariyerim ve hayatım 25 yıl öncesinden az çok belliymiş.

Psikoloji ilgilenmeye başladıktan sonra hayatınızda neler değişti?

Benim ayak bileğimde bir dövmem var. Psişe yazıyor dövmede. Psikolojide psişe, insan zihninin, bilincinin ve bilinçdışının tamamıdır. Psikoloji, psişenin bilimsel ve nesnel incelenmesi bilimidir. Bu dövmeyi ayak bileğime yaptırdım çünkü bu alan, mesleğim; hem mental hem duygusal, her anlamda ayakta durmamı sağlayan bir ışık bir güç iken aynı zamanda da ayaklarıma takılmış bir pranga gibi. İnsanı anlamaya çalışmak sonsuz bir kuyu gibi.

Uzmanlaştıktan sonra hayatınızda ruhsal zihinsel ve bedensel olarak değişiklikler oldu mu?

Elbette oldu, aksi imkansız. Psikoloji formasyonu almak, uzmanlaşmak, kendi terapi sürecinden geçmek, psikoterapist olup binlerce terapi seansı yapmak elbette büyük değişikliklere vesile oluyor.

Ama bu “ben oldum” gibi bir değişim değil. Daha derin daha esnek, daha farkında olmaya dair bir yolculuk bu. Sonu olan bir yol değil, sadece bir yolculuk. Yolculuğum devam ediyor, ömrüm ne kadar sürecekse o kadar…

Uzmanlaşmaya ve başka insanların hayatına dokunmaya karar vermemiz nasıl oldu?

Siz mi seçtiniz yoksa başkaları mı sizi teşvik etti? Yolum az çok belliydi aslında, ama engellerle karşılaşmadım değil tabi. İlk engelim üniversite sınavında çıktı karşıma. Psikoloji bölümü ben sınava gireceğim sene sözel alandan eşit ağırlıklı alana geçti ve benim psikoloji bölümüne girebilmem neredeyse imkansızlaştı.

1999 yılında üniversite sınavına girenlerin yaşadığı büyük talihsizlikler ve değişiklikler oldu. İzmir’den İstanbul’a gelip üniversiteleri gezmeye başladım üniversite sınavından sonra, çünkü sınav sistemi değişmiş taban ve tavan puanlar olmadan başvurular yapılıyordu o sene. Çok iyi bir sınav sonucum olmasına rağmen istediğim bölüme giremiyorum. Ta ki Bilgi Üniversitesinin öğrenci işlerinden başka bir bölüme burslu girip çift anadal yapabileceğim bilgisini duyana kadar çok üzgün ve ümitsizdim.

25 yıl önce 5 senede çift anadal bitirmek gibi bir durum zihinlerimizin alışık olduğu bir şey değildi. Küçük dünyama kocaman bir güneş doğmuş gibi hissetmiştim.

Uzmanlaştığınız alan son zamanlarda oldukça popüler oldu, siz bu ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz?

Bu alandaki popülerleşmeyi, toplumun ruh sağlığına olan farkındalığının artması ve psikolojik yardım arayışının normalleşmesi olarak yorumlamak mümkün. Giderek daha fazla insan, zihinsel ve duygusal sakinliğin genel sağlık için ne kadar önemli olduğunu anlıyor ve kişisel gelişim, stres yönetimi, ilişkiler ve hayat akışında karşılaştıkları zorluklarla başa çıkma konularında profesyonel destek arıyor.

İnsanların kendi yolculuklarını anlamlandırmak, sorularına cevap aramak, ilişkilerini geliştirmek ve kişisel gelişimlerine katkıda bulunmak amacıyla adımlar atması artık daha bilinçli olunduğunun gösteriyor. Popülerleşme, bu alana yönelik tabuların kırılmasına ve insanların yardım arama konusunda daha rahat hissetmesine yardımcı oluyor. Bu ilginin artması, sosyal medya ve diğer platformlarda psikoloji ve kişisel gelişim konularının daha görünür olmasıyla da ilgili olabilir.

Bu artan ilgi, yanlış bilgilendirme ve niteliksiz pratiklerin yayılma riskini de beraberinde getirebilecek kadar kritik bir noktada olduğundan bilgiyi güvenilir kaynaklardan elde etme konusunda dikkatli olunmasının ve lisanslı, güvenilir uzmanlarla çalışmanın öneminin daha da arttığını düşünüyorum.

Danışanlarınız en çok size hangi sorunlarla geliyorlar?

Danışanların terapi sürecine başlama niyetleri kişisel deneyimlerine, çevresel faktörlere, yaşantılara ve gündemlerine bağlı olarak değişiklik gösterebiliyor. Herkes o dönem gündeminde ne varsa, nelerle baş etmekte zorlanıyorsa onu terapi odasına getirebilir. Ya da çocukluğundan beri taşıdığı dinamikleri kişiyi terapi odasına getirebilir.

Terapi sürecinde her zaman tek bir sorun olmak zorunda değildir. Sorun olarak terapi sürecine yansıyan şey süreç içerisinde değişebilir veya yerini başkasına bırakabilir. Kişi terapiye bir sorunla gelmek zorunda da değildir.

Siz sürekli kendinizi geliştirmeye devam ediyorsunuz. Son zamanlarda neler yapıyorsunuz?

25 yıldır psikolojiyle ilgili eğitim, gelişme, araştırma, pratik gibi alanlarda kendimi geliştirmeye yenilemeye çalışıyorum. Her dönem ilgimi çeken bazı konular oluyor ama son dönemde bağ kurmanın iyileştiriciği üzerine çok kafa yoruyorum. Bunun yanı sıra son yıllarda sadece kendimi geliştirip belli alanlara odaklanmaktan ziyade çok sayıda genç terapist yetiştirmeye çalışıyorum. Terapistlik bir anlamda da üstat çırak ilişkisi olan bir alan. Ben her zaman psikoterapistliğin yarısının bilim yarısının da sanat olduğuna inanırım. Bilimi öğrenen genç meslektaşlarıma sanat kısmında destek olmayı ve onlara alan açmayı çok önemsiyorum. Ben terapistliği Perin Yolaç, Kadir Özer, Doğan Şahin, Emre Konuk gibi alanın çok önemli hocalarından öğrendim. Umarım ileride benim de öğrencilerime ve asistanlarıma da ben benzer katkıları sağlayabilmiş olurum.

Gerçekleştirmek istediğiniz en büyük hayaliniz ve projeleriniz neler?

En büyük hayalim psikoterapinin herkes için ulaşılabilir olması için bir alt yapı oluşturmak ki “Beraber iyileşeceğiz”’i bunun için kurduk. Alan içindeki hayalim için büyük bir adım attım diyebilirim. Alan dışında da bir hayalim var aslında. Küçük bir kahveci açmak. 6 -7 tane masası olan, sıcak samimi bir yer. Mümkünse denize yakın bir yerlerde. Sevdiğim müziklerin çaldığı, mis gibi kahve kokusunun her yerde olduğu minik bir yer hayal ediyorum. Orada yeni kitaplarımı yazdığımı…

Son yıllarda bu alana ilgi oldukça arttı. Özellikle sosyal medyada çok fazla bir bilgi kirliliği de yaşanıyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnsanlar artık kendi duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarını daha fazla önemsiyor ve yardım arama konusunda daha cesur davranıyorlar. Sosyal medya da bugün artık tüm hayatımızı bütünüyle orda yaşadığımız ve hatta hayatımız için kriter olarak gördüğümüz bir noktada. Hal böyleyken, artık her şeye en hızlı sosyal medya yoluyla ulaşabiliyoruz. Kontrol edilebilir bir alan olmadığı için gerçeklikten uzak yaklaşımlar, idealize edilmiş düşünceler ve kalıplaşmış tavsiyeler sosyal medyada artık sık sık karşımıza çıkabilmektedir.

Psikoloji ve mental sağlık konularında bilgi kirliliği, yanlış bilgilendirme veya eksik bilgilendirme, bireylerin yanıltıcı veya zararlı uygulamalara yönelmesine neden olabilir. Sosyal medyada uzman olmayan kişiler tarafından yapılan genellemeler ve basit çözüm önerileri, karmaşık ve çok yönlü ruh sağlığı sorunlarının altını oyabilir ve insanların profesyonel yardım arayışını ertelemesine neden olabilir. Bu yüzden sosyal medyada gördüğümüz her bilgi ile ilgili genelleme yapmaktan kaçınmak gerekiyor. Psikoloji ve mental sağlık bireyselliği ve biricikliği barındırır. Sosyal medyada sunulan genel tavsiyeler herkes için uygun olmayabilir.

Bedensel ruhsal ve zihinsel açıdan sizden hizmet alanlarda nasıl bir etki bırakıyorsunuz?

Farkındalığın artması, sorunları daha etkili bir şekilde ele almak ve değiştirmek için atılan adımları daha olası hale getirir. ⁠Farkındalığı artan bir kişi terapi sürecine başladığında daha istekli, kendisini keşfetme ve geliştirme konusunda motive, kendi duygu ve düşüncelerini daha derin ve açık ifade etmek konusunda hevesli olur. Bütün bunlar, terapist ve danışan arasındaki ilişkinin daha derinlemesine bir iş birliği içinde olma eğilimi ile doğru orantılıdır.

Güçlü bir iş birliği, terapi sürecinin etkisini oldukça fazla artırır ve süreç için verimli bir zemin oluşturur. Özellikle de farkındalığı yüksek ve bir şeyleri değiştirmek adına istekli olan danışanlarda daha hızlı olumlu etkiler görülmesi olası bir durumdur. Ancak, her terapi süreci biriciktir. Süreçten alınan olumlu etkilerin zamanlaması ve hızı kişiden kişiye ve birçok faktöre göre değişiklik gösterir.

Terapi pratiğim boyunca edindiğim deneyimler, terapi sürecinin seyri ne olursa olsun, terapi ortamında duyguların ve yaşanmışlıkların ifade edilmesinin zihinsel sağlık üzerinde ne derece olumlu bir etkiye sahip olduğunu defalarca ortaya koydu. Bireylerin iç dünyalarını güvenli bir alan içinde açmaları, kendi deneyimlerine ve duygusal yaşantılarına dair daha derin bir farkındalık ve anlayış geliştirmelerine olanak tanır.

Aynı zamanda, bu paylaşım, bireylerin yaşadıkları zorluklarla başa çıkmada yeni perspektifler kazanmalarına ve kendileriyle daha barışık bir ilişki kurmalarına yardımcı olur. Terapi odasında gerçekleşen bu açıklık, zihnin yüklerinden arınmasına, duygusal yaraların iyileşmesine ve dolayısıyla genel bir iyilik halinin artmasına vesile olur. Bu, terapinin en temel ve dönüştürücü güçlerinden biri olarak, bireylerin hayatlarında olumlu değişimlere yol açan kritik bir adımdır.

Bazı insanlar potansiyelleri olmasına rağmen değişim için adım atamıyorlar. Bunun sebebi nedir?

Değişim, bireyin mevcut durumundan farklı bir konuma geçişini ifade eder ve değişim dediğimiz şey belirsizlik, korku ve konfor alanının dışına çıkma gerekliliği ile ilişkili bir durumdur. Değişim, uzun bir süreçtir ve güvenli bulduğumuz mevcut kökleşmiş alışkanlıklarımızdan, rutinlerimizden vazgeçmenin zaman zaman zorlayıcı olması oldukça doğaldır.

Bir şeylerin değişmesi gerektiğine dair sinyaller gelmeye başladığında kişi bilindik durumlarını korumayı tercih etmeye daha yatkın olabilir çünkü bu, onlara bir güvenlik ve kontrol hissi verir.Yeni bir duruma adım atmanın getireceği belirsizlikler kişinin harekete geçmesini durduran başlıca sebeplerden biri olabilir. Doğduğumuz andan itibaren hepimiz bazı davranışları öğrenerek, içselleştirerek büyüyor ve gelişiyoruz.

Temel inançlarımız, ara inançlarımız ve düşünce kalıplarımız alışkanlık haline gelen davranışlar olarak zamanla hayatımızın bir parçasını oluşturuyor. Yeni bir davranış modeli oluşturmak zaman alır ve çaba gerektirir. Yani, bireyin değişimi gerçekleştirme kapasitesine olan inancı da harekete geçmesi için önemli rol oynar. Değişime dair bir adım atma konusunda kişinin her şeyden önce zihnini hazırlaması harekete geçebilmesi için önemli adımların başında gelir.

Yaptığınız işin ruhsal, psikolojik ve spiritüel bir tarafı olduğu için bazı kişiler bu alana ön yargıyla yaklaşıyor. Hatta hiç inanmayanlar da var. Bu tarzda bir düşünceye sahip olanları nasıl ikna etmek gerekiyor?

Psikoloji, spiritüel konuların yanı sıra bilimsel yöntemlere dayalı bir disiplindir ve bu alanda çalışan profesyoneller, insan davranışı, düşünce süreçleri ve duygusal deneyimlerin anlaşılmasına yönelik derin bir bilgi birikimi ve tecrübeye sahiptir. Bu tür önyargılarla ve inanç eksikliği ile karşılaşıldığında, insanları ikna etmek yerine, açıklık, anlayış ve empati ile yaklaşmak önemlidir. Çünkü terapi, psikolog ve danışan arasındaki karşılıklı istek ve işbirliği ile ilerler.

Terapide hedef karşı tarafı sürece ikna etmek ya da bir görüşü zorla kabul ettirmek değildir. Sürecin işleyişi, nasıl bir yol izleneceği ve gerekli bilimsel gerçeklikler aktarıldıktan sonra karşılıklı gelişen işbirliği ile yol alınır. Terapiye dair önyargının terapiye önyargıyla gelen danışanın sürecinin bir parçası olduğunu söylemek gerekir. İlk adım, kişilerin neden bu alana önyargılı olduğunu veya inanmadığını anlamaya çalışmaktır. Onların endişelerini, geçmiş deneyimlerini ve kuşkularını dinlemek, onlara değer verildiğini ve anlaşıldığını hissettirebilir.

Bu şekilde terapiye gelen danışanlarla ilk bir kaç seans boyunca bağ kurmayı önceliklendirmek, psikolojiye ve psikoterapiye dair yer yer psikoeğitimlere değinerek bu alanın aslında ne kadar derin ve kapsamlı olduğunu göstermek danışanı ikna etmeye gerek kalmadan bu bakış açısının dönüşmesine olanak tanır.

İnsanlar, inançlarını değiştirmeye zorlandıklarında genellikle savunmacı bir tutum alırlar. Bu yüzden danışanı zorlamadan, empatik bir yaklaşımla kendi inançlarını ve düşüncelerini özgürce ifade edebilecekleri bir ortam oluşturmak, uzun vadede daha açık bir diyalog kurulmasına olanak tanıyarak terapinin iyileştirici gücünü ortaya koyar.

Kendi özel yaşamınızda arkadaşlıklarınızda bu uzmanlığınızı arka planda kullandığınız ve kişiler hakkında analiz yaptığınız durumlar oluyor mu? Neler gözlemliyorsunuz ve neler fark ediyorsunuz?

Kesinlikle olmuyor. Her yerde psikoloğum ama sadece terapi odasında psikoterapistim. Bu nedenle arkadaşlıklarda ya da özel yaşantımda insan psikolojisi hakkında bilgi sahibi olan birisiyim sadece. Kimseyi analiz etmiyorum, arka planda özel ilişkilerim olan kişilerin kişilik örgütlenmelerini anlamaya çalışmıyorum. Herkes gibi bir arkadaşım. Hatta biraz şikayetçi arkadaşlarım benden. Pek konuşmayan, dertleşmeyen bir arkadaşım. Mesleki deformasyon varsa o da bu olabilir.

Bu alanda faaliyet gösteren diğer uzmanlardan farklı olarak neler yapıyorsunuz?

Meslektaşlarımdan farklı ne yaptığımı bilmiyorum, muhtemelen hepimiz birbirimizden farklıyız. Ben bir miktar hiperaktif zihinli biriyim, sürekli bir şeyler üretmeye tutkum var.

Terapi odasında ne kadar konsantre ve sakinsem terapi odası dışında bir o kadar hareketli ve tezcanlıyım. Televizyon programları, kitaplar, eğitimler, seminerler, çizgi filmler, sivil toplum örgüt çalışmaları ve daha fazlası… Siz hayatınızdaki dalgalı dönemleri nasıl atlatıyorsunuz?

Yaptığınız bu çalışmaları siz kendinizde nasıl deneyimliyorsunuz? Hayatımdaki dalgalı dönemleri duygularımı yaşayarak aşıyorum. Mesleğimin bana öğrettiği en önemli şeylerden biri hissettiğim tüm duygularıma kucak açmak, duyguları iyi kötü diye ayırmamak ve kendime şefkat göstermek. Bunun yanı sıra, 25 yıldır yol arkadaşım olan eşimin desteği hayatımdaki zor dönemleri atlatmam için en büyük gücüm oluyor.

Bu alanda hizmet almak isteyenlere ne tavsiye edersiniz?

Hizmet alacakları uzmanlarda hangi özelliklere dikkat etsinler? Bunun için ilk ve en önemlisi destek alacağımız kişinin yetkinliği olduğundan emin olmak. Bugün hala bu mesleğin farklı isimlerle yapılabiliyor olmasının kontrol edilmesi oldukça güç olduğundan, bulduğumuz uzmanın gerekli eğitimlerini aldığını biliyor olmak önemli bir nokta.

Psikoloji oldukça geniş bir disiplin olduğundan birçok alt uzmanlık alanı ve çeşitli terapi ekolleri içermektedir. Spesifik bir alanda destek arayan kişilerin o alanda uzman biri ile çalışması süreci daha etkili hale getirecektir. Aynı zamanda terapist ve danışan arasındaki uyum da süreç için oldukça önemlidir. Terapistin, gerektiği durumlarda danışanın ihtiyaçlarına alan yaratabilmesi, rahat bir iletişim ortamını oluşturabilmesi güvenli bir ilişkinin temellerindendir.

Sizin gibi profesyonel olarak bu mesleği yapmak isteyenlere ne tavsiye ediyorsunuz?

Her şeyden önce, bir mesleği yapmaya karar verme yolculuğunda kişinin ilgi alanlarını fark etmesi için kendisine zaman vermesi, neyi istediğinden ziyade öncelikli olarak neyi istemediğini bulması sadece bu meslek için değil her meslek için oldukça önemli bir ilk adım.

Daha yolun başında her şeye ve herkese aynı anda yetişmeye çalışmadan, o anda ve o andaki kendisiyle kalarak, sakince ve adım adım ilerlemek bir mesleği profesyonel olarak yapma yolculuğunda daha odaklı ve tatmin edici bir yol izlenmesine yardımcı olacaktır.

Psikoloji insan davranışı ve zihinsel süreçlerin anlaşılmasına yönelik sürekli değişen ve gelişen bir alan olduğundan bu alanda uzmanlaşmayı hedefleyen profesyonellerin uzun vadeli bir öğrenme ve gelişim sürecine açık olmaları önemlidir.

Benzer

Yorum Yaz