Terapistin Hissettiği Duygular Kime Ait? – Sinem Özkaya Alp

Editör

Psikolog Sayın Sinem Özkaya Alp ile ‘Terapistin Hissettiği Duygular Kime Ait?’ konusu hakkında kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Tabii. Ben klinik psikolog, psikoterapist Sinem Özkaya Alp. Mesleğimde sekizinci yılımdayım. Lisans eğitimimi haliç Üniversitesi psikoloji bölümünde tamamladıktan sonra, aynı üniversitede klinik psikoloji Yüksek lisansını tamamladım. Yetişkinlerle hem bireysel hem çift terapileri yürütmekteyim. Dönem dönemde grup terapisi yapmaktayım.

2018’de Psikomental Psikoloji‘i kurdum ve o zamandan bu yana kurum bünyesinde Stajyer psikologlara eğitimler vermekteyim. 2021’den beri meslektaşlarıma süpervizyon vermekteyim. Kendimi mesleğimin her alanında sürekli olarak geliştirmeye gayret gösteriyorum. insanların yaşamlarına dokunmak, onların gelişmelerine, büyümelerine katkı sağlamak yaşamama anlam katıyor.

Ayrıca gönüllü projelerde bulunmayı önemsiyorum. Şimdiye kadar gönüllü olarak gerçekleştirdiğim hem eğitim hem de terapi anlamında girişimler bulunmakta.

Her insanın kendi beceri, donanım veya imkanları doğrultusunda diğer insanlarla etkileşim ve yardımlaşma hali içinde olması, psikolojik sağlığı ve yaşam bütünlüğünü desteklediğini söyleyebilirim. Psikoloji benim için bir meslekten çok kendimi gerçekleştirdim sonsuz bir alan. Bu alanda büyüdüğüm ve büyüttüğüm için şanslı olduğunu düşünüyorum.

Bu alanda uzmanlaşmaya ve başka insanların hayatına dokunmaya karar vermeniz nasıl oldu? Siz mi seçtiniz yoksa birileri mi sizi teşvik etti?

Çocukluğumda sessiz ve kendi hayal dünyasında yaşayan biriydim. Kendi kendime oyunlar oynadığımı hatırlıyorum ama aynı zamanda sosyaldim, yakın arkadaşlarımla çok eğlenir ve yine oyunlar oynardık. Oyunları o kadar seviyordum ki tiyatro oyuncusu olmak isterdim. En azından ben böyle hatırlıyorum.

Birkaç ay önce ilkokul arkadaşımla konuşurken şöyle dedi: ”sen çocukken de psikolog olmak istiyordun kim ağlasa, zorda olsa gider, onu dinler yardımcı olmaya çalışırdın. Onunla birlikte üzülürdün.

Hayallerini gerçekleştirmeni mutlulukla takip ediyorum”. Bunu hiç hatırlamadığım için çok şaşırdım ama belli ki bu istek ben de tahmin ettiğimden çok daha uzun süredir varmış. Bu sebeple düşündüm, tasarladım ve oldu diyemem benim bu işi yapmam gerekiyordu sanırım.

Özellikle odaklandığınız ve danışanlarınız da çözüm bulduğunuz alanlar nelerdir? Varsa düzenlediğiniz eğitimleri ve çalışmaların içeriğinden bahseder misiniz?

Terapilerimde ağırlıklı olarak sorunun kökeni ile ilgilendiğim bir yaklaşıma sahibim. Çünkü biz dünyaya gelirken herhangi bir bilgi ile değil bir potansiyelle geliriz. Bu potansiyelin neye dönüşeceği ise çevresel koşullarla oldukça ilgili. Genelde insanlar güncel sorunlarla, semptomlarla terapiye başlarlar.

Fakat süreçte ilerlerken yüzeyde görünen şeyin altında çok daha geçmişten gelen önemli meseleler olduğunu keşfederiz, buzdağı gibi. Eğer biz terapide sadece yüzeyde olanla ilgilenirsek, sonradan kişi başka zorlamalar, şikayetlerle terapiye başvurabilir.

Bu sebeple ağırlıklı olarak çocukluk çağı travmaları, ilişkiler, dinamik ve varoluşçuluk perspektifinden ilerliyorum. Bütüncül bir yaklaşımla ilerlediğim için bir standart sunmam çok zor. Çünkü her insan eşsiz, bu sebeple terapilerimin terzi dikimi gibi kişiye özel olması benim için önemli.

Sadece ekol olarak bütüncül çalışmıyorum. Aynı zamanda bireysel terapileri, grup terapileri ve çalışmaları ile destekliyorum. Çünkü ikisinin de yararları çok başka. İkisi ile birlikte gidildiğinde sürecin çok daha yararlı geçtiğini düşünüyorum.

Bu alanda faaliyet gösteren diğer uzmanlardan farklı olarak neler yapıyorsunuz?

Sanırım bu soruya etik kurallar çerçevesinde çalışmak diyebilirim. Böyle bir farklılığın olması beni üzüyor. Çünkü bunun olması gereken olduğunu düşünüyorum. En başta sadece para kazanmak motivasyona ile bu alanda çalışmamak benim için önemli. Çünkü ticari bir bakış açısıyla bu mesleği yapan meslektaşlarımın çoğunlukla beklentileri karşılamak, danışana iyi hissettirmek ile ilgilendiklerini görüyorum.

Bu bakış açısı terapistin zarar verme potansiyelini oluşturuyor. Danışana zarar vermemek en katı kuralımız. Danışanlarıma açıkça şunu söylerim.” Ben sizin iyi hissetmenizle ilgilenmiyorum, beni ilgilendiren iyileşmeniz. İyileşme süreci başta zor, acılı ve cesaret gerektiren bir yol”. Bir diğer farklılık olarak şunu söyleyebilirim.

Şimdiye kadar pek çok eğitime katıldım, katılmaya devam ediyorum. Katıldığım bu eğitimlerin pek çoğunu olduğu gibi kopyala yapıştır yapmam. Mutlaka kendi içinde sorgular, mantığıma oturturum. Kendimde dener, incelerim. Sonrasında bana yakın gelen, içime sinen bir bölümünü terapime yediririm. Bu anlamda biraz deneysel takılıyorum.

İnsanların farkındalıkları arttıkça hayatlarında yolunda gitmeyen ve kötü giden şeyleri değiştirmek istiyorlar. Bedensel, ruhsal ve zihinsel açıdan sizden hizmet alanlarda nasıl bir etki bırakıyorsunuz?

Toplumsal bilincin arttığını söylemek mümkün. Özellikle son zamanlarda psikolojinin popüler bir alan haline gelmesi merakı arttırıyor.

Merak varsa gelişim vardır. Beden, ruh ve zihin birbirine bağlı ve sürekli ilişki halindeler bu sebeple birindeki bozulma ya da iyileşme diğerlerini de etkiliyor. Terapiye başvuran kişiler sizin sorunuzdaki gibi, çoğu zaman telaşla bir şeyleri “değiştirmeye” geliyorlar.

Biz terapi de öncelikle sorunun NE olduğunu, NEDEN kaynaklandığını, kişinin bunu NEREDEN ve NASIL öğrendiğini anlamaya çalışıyoruz. Bir problemi çözmeye çalışırken önce problemi anlamaya çalışırız değil mi? Aynı mantıkta ilerliyoruz.

Kişinin kendine, geçmiş ilişkilerine, yaşamına, seçimlerine dair farkındalık geliştirdikten sonra sorunun içeriğine göre danışanın neye ihtiyacı varsa ona yönelik çalışmalar yapıyoruz.

Bu süreçte danışan bir anda ve sihirli şekilde değil zamanla, emek vererek, çaba içinde ve çokça zorlanarak kendini geliştirir, büyütür, iyileştirir. Terapist eşlik eder, gerektiğinde yorumlarda bulunur ve danışanın farkındalığını arttıracak sorular sorar. Bu süreçten geçen danışan ise kendini daha iyi tanımaya başlar ve o durum içindeki kendini daha net gören bir hale gelir.

u netlik onun kendini daha iyi korumasına, sıkıntılardan daha az hasarla çıkmasına, işler yolundan çıktığında daha kolay uyumlanmasına yani psikolojik esnekliğin gelişmesine yardımcı olur. Belki çevresindekiler değişmez ama kişinin çevresine olan bakış açısı ve onlarla kurduğu ilişkiler değişir.

Siz hayatınızdaki dalgalı dönemleri nasıl atlatıyorsunuz? Yaptığınız bu çalışmaları siz kendinizde nasıl deneyim diyorsunuz?

İnsanlar terapistlerin terapiye gitmediklerini düşünüyorlar. Gittiklerini duyunca da çok şaşırıyorlar, ne sorunun var diye. Öncelikle hiç sorunsuz yetişmiş kimseyle karşılaşmadım henüz. Öte taraftan kişinin kendi aktarımlarını, içsel çalışmalarını, ön yargılarını çalışmadan terapist olması sakıncalı. Çünkü seansta biz de bir şeyler hissediyoruz ve düşünüyoruz.

Terapistin bu duyguları arka planda çalışıyor olması gerek. Kendi sürecinden geçmeyen terapist, hissettiği duyguların ve düşüncelerin kendine mi yoksa danışanıma ait olduğunu anlayamaz. Terapistin bu kafa karışıklığında danışana yardımcı olması mümkün değildir. Fakat üzülerek görüyorum ki hiç terapiye gitmemiş terapistler var.

Öğrencilerime hep söyledigim bir şey var “ danışan koltuğuna oturmadan, terapist koltuğuna oturamazsınız”. Bu sebeple gideceğiniz terapiste kendi terapi sürecinden geçip geçmediğini sormanızı öneririm. Kamu spotundan sonra soruya dönelim.

Benim de yaşamında dalgalanmalar, zorlanmalarım mutlaka oluyor. Artık yıllar içerisinde gelişen bir kendimi iyileştirme yolum var. Terapi haricinde neler yaptığımdan kısaca bahsetmek, okurlara yararlı olabilir. Öncelikle sorunun büyüklüğüne göre değişmekle birlikte eğer mümkünse yaşamı bir süre durduruyorum.

Mümkün değilse bu alanı müsait olduğunda kendime açıyorum. Anlamaya çalışmadan, hatta belki çözüm bulmadan önce içime dönüp, hangi duygularım varsa sonuna kadar yaşıyorum. Bastırmadan olduğu gibi duygularıma alan açmak çok önemli. Sonra yavaş yavaş düşünmeye başlıyorum.

Kendime bazı sorular soruyorum. ”Şu an ne oluyor? Ne yaşıyorum? Ne hissediyorum? Daha önce buna benzer bir şey yaşadım mı? Bu acıdaki anlam nedir?“ Bu sorulardan gelen cevaplarla olayı daha net görmeye başlıyorum ve hissettiğim olumsuz duyguları neye dönüşebileceğini düşünüyorum.

Mesela çaresizlik hissettiğim de kendimi korumaya, cesarete veya kabul etmeye ihtiyacım olabilir. Zaman içinde olumsuz duyguları yakıta dönüştürmeyi öğrendim. Sonrasında kendime bol bol sevgi ve şefkat göstererek o kabuktan yavaşça çıkarım.

Bu aşamada mutlaka güvendiğim ve sevdiğim insanlarla temasta olur onlardan da beslenirim. Sonuçla pek ilgilenmem, benim için önemli olan denemem ve çabalamam. Sonra da yaşadığım acıyı tecrübeye, anlamlı bir şeye dönüştürmüş bir halde hayatıma devam etmeyi denerim.

Gördüğünüz gibi bu bahsettiklerimin hepsini kendim de deniyorum. Bende işe yaradığını gördüğüm için bu kadar inanıyorum. Bu sürecin burada yazdığım kadar kolay olmadığını da söylemek isterim.

Son olarak bu yazıyı okuyanlara bir mesajınız var mı?

Sanırım şimdi herkesi aydınlatan büyük bir cevap bekleniyor. Böyle büyük sorularda aklıma hep varoluşsal içerikler geliyor. Bu sebeple yaşamınızdaki anlamı bulmaya ya da geliştirmeye gayret gösterin derim.

Çünkü anlamın olmadığı bir yaşamın, takvim yapraklarını yırtmak gibi olduğuna inanıyorum. Bu hayata biraz da yaşamak için geliyoruz en nihayetinde. Anlam geliştirmek zorlu bir yolculuk fakat bu yolda olmak bile erdemli bir duruşun işareti.

Yaşamınızda anlam geliştirdiğinizde başımıza gelenleri, belki acıları bile farklı yorumluyorsunuz. Dünyayla ve canlılarla daha sağlıklı ve yakın ilişkiler kurabiliyorsunuz. Bu zorlu yolculukta yürüyebildiğiniz için kendinize olan saygınız artıyor. Tüm bu meseleler çok önemli.

Çünkü patolojilerin temeline baktığımızda çoğunlukla kişinin kendini sevmemesi, şevkat göstermemesi, kabul etmemesi, saygı duymamasının yattığını görüyoruz. Anlam işte bu yüzden çok önemli. Onu arayın, ama çok da uzaklara bakmamıza gerek olmayabilir. Belki de sandığınızdan daha yakındır.

Benzer

Yorum Yaz