Her İlişki İçerisinde Bir Alışkanlık Vardır – Utkan Kolat

Editör

İlişkilerde Çatışma Yönetimi Koçu, PCC Utkan Kolat ile Megareform Dergisinin 2023 Kasım sayısı için oldukça ilginç ve bir o kadar da keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Merhaba, ben Utkan Kolat. 1982 İzmit doğumluyum. İstanbul Teknik Üniversitesinde Çevre Mühendisliği ve Meteoroloji Mühendisliği okudum. Okumayı çok sevdiğim için 31 yaşıma kadar okumaya devam ettim.

O zamanlar kendimi ‘iletişimi çok kötü’ biri olarak gördüğüm için iletişimimi minimum tutacak şekilde kendimi çalışma hayatında sunmaya çalıştım.

Çalışma hayatına girdikten sonra beni bunun mutlu etmeyeceğini fark ederek dikkatimi kendi içime, duygularıma ve isteklerime yönlendirdim.

Kendimi keşfetme yolculuğum 2006 senesinde yoga ile başladı. Yogadan sonra da hayatımda çok güzel kapılar açılmaya başladı.

İTÜ’de iki mühendislik bölümünden mezun olduktan sonra Amerika’ya Atmosfer Bilimleri Bölümü’nde yüksek lisans yapmaya, sonra da İtalya’da uluslararası bir bilim enstitüsünde Oşinografi bölümünde burslu olarak araştırma yapmaya gittim.

Bilgisayar başında sayısal datalarla çalışmak insanlarla iletişim kurmaktan daha kolaydı. Fakat bunun beni tatmin etmediğini neyse ki çok geçmeden anladım ve yoganın bana açtığı kapılardan girerek insanın düşünme şeklini, anatomisini, psikolojisini öğrenmeye daldım.

Bu alana olan ilginizi ilk ne zaman fark ettiniz?

Aslında ilk olarak kendi bedenimde olan bu serüvenimin keşfi üniversite son sınıfta gittiğim bir yoga dersi sırasında oldu. 2006 yılında. Müthiş etkilenmiştim bu yoga derslerinden. Fakat bundan sonra yaklaşık 5 sene aklıma yoga hiç gelmedi.

Amerika hayatı, yeni bir ülkeye ve dile alışmak, depresyon vs derken yoganın hayatıma tekrar girmesi yüksek lisansımın bittiği ve benim yine boşluğa düştüğüm zamana denk gelir.

Amerika sonrası 9 ay İtalya araştırma görevliliği sonrası Türkiye’ye gelir gelmez ilk işim Yoga Eğitmenlik Eğitimi almak oldu.

Yoga hareketleri (asana dediklerimiz) nasıl oluyor da karaciğere mideye dalağa iyi geliyor, bunu öğrenmem gerekiyordu. O nedenle bu bilimin arka planını öğrenmek için yoga eğitmenlik eğitimine kaydoldum. Sonrası geldi zaten.

Bu alanla ilgilenmeye başladıktan sonra sizin hayatınızda neler değişti?

Öncelikle kendimle olan ilişkim, kendime bakış açım ve dolayısıyla da etrafımdaki insanlara bakış açım değişti. Bedenimin hareket etme kapasitesini fark ettim. Bu cümleyi bu hissi hiç deneyimlememiş bir kişiye söylemek belki anlamsız gelebilir fakat beden ile yaptığımız her hareket bedendeki duygulanma oranını bir şekilde değiştiriyor.

Mesela basitçe kollarımızı yukarı kaldırmak bile duygu durumumuzu değiştiriyor. Bunu deneyebilirsiniz şu anda.

Kendimi hem bedensel hem ruhsal hem duygusal hem de zihinsel olarak daha yakından tanıdığım için etrafımdaki insanlara da o anlamda daha geniş bir perspektiften bakmaya ve onların hikayelerine merak duymaya başladım.

İnsanları merak etmeye başladığımda ise onlara sorduğum sorular ve dinleme şeklim değişti. Tabi bunda Koçluk Eğitiminin ve Şiddetsiz İletişim tekniğinin çok katkısı var.

Uzmanlaştıktan sonra kendi hayatınızda değişiklikler oldu mu ?

Kesinlikle oldu. Bir kere bedenimle bağlantım çok hassas bir yere geldi. Bedenimdeki minicik bir etkiyi çok net bir şekilde hissedebiliyorum artık. Hiçbir ağrıyı, sızıyı ya da bedenimin herhangi bir tepkisini görmezden gelemiyorum artık. Bu da çok hızlı bir şekilde aksiyon almamı kolaylaştırıyor.

Bu hiç hasta olmuyorum ya da hiç sıkıntı çekmiyorum anlamına gelmiyor tabii ki, fakat onun bedenimde birikmesine izin vermiyorum. Bu birincisi.

İkincisi etrafımdaki insanların beni nasıl gördükleriyle ilgili fikrim olmaya başladı çünkü dışarıdan nasıl göründüğünüzü görmek zor bir şey aslında, nasıl göründüğümüzün farkında olmuyoruz çoğu zaman.

Bununla ilgili insanlara soru sorabilmeye başladım. Bu ilk başlarda benim için çok korkutucu bir yerdi; bir başkasının benim hakkımda hoşuma gitmeyen bir şekilde yorum yapma olasılığı! Çok korkutucu!

Çünkü eleştiri aldığımda yargılandığımda bunu kaldıramıyordum, fakat şu anda bu konuyla ilgili çok daha rahatım çünkü bunları yapıcı olarak duyabiliyorum.

Üçüncü olarak da ilişkilerimde sınırlarımı netleştirebilmeye başladım. Bu da benim için korkutucu bir yerdi. Fakat şu anda bana iyi gelmeyen kişileri ya da grupları içim rahat bir şekilde hayatımdan çıkartabilmeye ya da bana iyi geleceğini düşündüğüm insanlara yakınlaşabilmeye başladım.

Şu anda etrafımda arkadaşım, dostum, iş veya özel yaşamımda duygularımdan dolayı beni yargılayacak ya da beni anlamayacak bir kişinin bile olmadığını görmek beni çok mutlu ediyor.

Etrafımdaki herkesi ben kendim seçiyorum ve dolayısıyla tüm çevrem tarafından düşüncelerim, tavırlarım ve duygularımın net bir şekilde görülüyor olması ve saygı duyuluyor olması ilişkilerim açısından çok kıymetli bir ş

Bu alana uzmanlaşmaya ve başka insanların hayatına dokunmaya karar vermeniz nasıl oldu?

Bu hikayeyi çok keyifli bir şekilde anlatıyorum hep. Ben son çalıştığım kurumsal şirketimde işten çıkartıldığımda böyle bir karar verdim ve bu benim için çok rahatlatıcı bir yerden verdiğim bir karardı. Hiç beklemediğim bir gün işten çıkartıldım. Ve o gün şöyle bir şey söyledim;

‘Şu anda çok utanç içerisinde, çok mutsuz ve korkuyor olmam gerekiyor aslında fakat ben tam tersi kuş gibi hafiflemiş hissediyorum kendimi. Sanki ayaklarımdan prangalar çıkartıldı.’ Benim tek başıma cesaret edip atamayacağım bir adımı bana attırdı.

Başka yerlerden iş teklifleri gelmişti, ben kabul etmedim. Ben 2019’un Ocak ayında işten çıkartıldım ve o sene çok ilginç bir şekilde çok güzel bir sene geçirdim. 2020’de pandemi ile birlikte ben de online çalışmalar yapmaya başladım.

Kahv-E-mpati adı altında haftanın iki günü 2 saatlik ücretsiz buluşmalar düzenliyordum ve tek yaptığımız ‘Bugün nasılsın?’ sorusunu cevaplamaktı. Yargısız, eleştiri olmadan, empatik bir alanda birbirini dinleyen 5-10 kadın. Hepimize çok iyi geliyordu.

2020 yılının Aralık ayında yaptığım yılbaşı niyetine uygun olarak tam bir sene sonra şu anda çalıştığım ve şirketimi kurma konusunda bana mentörlük yapan sevgili Nil Akan Palacios ile tanıştım.

2022’nin Temmuz ayında şirketimi açarak Bilge Kadın markasını kurdum ve bir sene gibi kısa bir süre içerisinde yaklaşık 200’e yakın kadın ve erkeğe onların ilişkilerini daha keyifli ve güvenli hale getirmek üzere Çatışma Yönetimi programımı sunmaya ve onların hayatlarındaki keyifli dönüşümlere şahitlik etmeye başladım.

Şimdi de bu programı biraz daha geliştirerek Bilge Kurumlar markası altında kurumlarda çalışanlar için Duygusal Dayanıklılık adı altında sunmaya başladım. Kendimi bu konuda çok şanslı hissediyorum. Çünkü çok doğru bir zamanda çok doğru bir kişi ile bu yola çıktım.

Uzmanlaştığınız bu alan son zamanlarda oldukça popüler oldu, siz bu ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz?

Aslında bütün insanların tek derdi anlaşılmak ve tabi bir de sevilmek. Bence bizim çağımızda en büyük şansımız kendini bulma ve geliştirme alanında birçok seçeneğimizin olması. Çünkü artık duygularımızı saklamak ,düşüncelerimizi sadece kendi içimizde tutmak zorunda değiliz.

Düşünce ve duygularımızı dış dünyayla, diğer insanlarla paylaşmak güvenli. O nedenle ben bu çağdaki yaşayan kişilerin şanslı olduklarını düşünüyorum.

Benim gibi koç olarak çalışan arkadaşlarım ya da kişisel gelişim alanında kendini geliştirmiş bu anlamda etrafına hizmet sunan nefes koçları, yoga eğitmenleri, astrolojiyle ilgilenen kişiler, theta healing, Access bars uygulayıcıları, hepsinin yaptıkları bence bütün kolektife çok büyük hizmet ediyor.

Bir kişinin kendi frekansının artması 100 binlerce kişinin frekansının artmasını sağlıyor. Bu bilimsel bir gerçek, Dr. David Hawkins’in araştırmasının sonucu bu.

Ben bu tarz işlerin popüler olmasından dolayı çok mutluyum. Çünkü eski hayatımda (!) o şekilde devam etseydim bence çok mutsuz ve çok sıkışık, kendi potansiyelimi ortaya çıkartmak için çok daha fazla çabaladığım bir hayatın içerisinde olurdum.

Danışanlarınız en çok size hangi sorunlarla geliyorlar?

Şu günlerde en çok duyduğum cümleler: “Depresyondayım, neden yaşadığımı bilmiyorum, bir amacım yok, bir arayıştayım ve mutsuzum, boşluktayım, sevdiklerime karşı ne hissettiğimi bilmiyorum, onları çok sevmeme rağmen aynı zamanda da onları bu kadar çok sevdiğim için onlar için fedakarlık yapmam gerektiğini düşündüğüm için onlardan nefret ediyorum ve onlardan uzaklaşmak istiyorum, mutlu olmak istiyorum.”

Bunlar da bana diyor ki aslında insanlar kendilerini arıyorlar. Bu hayata neden geldiklerinin cevabını bulamadıkları zaman da o boşluğa, o depresyona giriyorlar. Bir kişi üniversite sonuna kadar okuyup ondan sonra güzel bir işe girip sonra sevdiği kişiyle evlenip sonra da çocuk sahibi olduktan sonra ‘Eee bundan sonra ne yapacağım?’ diyor. Bence bu çok önemli bir dönüm noktası!

Çünkü hiçbir insanın amacı okumak iş sahibi olmak evlenmek ve çocuk yapmak değil. Bunlar sadece bu dünyaya geldiğinde keyif için yaşayabileceğin durumlar fakat bunlar amaç olarak konduğunda işte o zaman sıkıntı oluyor.

Bence buradaki asıl problem, hayatımızı planlarken amacımızı yanlış hedefler koyarak belirliyoruz. Her insanın bu hayata bir geliş amacı var, bir misyonu var. O misyonunu bulmasına izin vermeden herkesi bir kalıba koyarak yaşatmaya çalışmak insanoğlunun en muammalı konusu gibi geliyor bana.

Düzenlediğiniz eğitimlerin ve çalışmaların içeriğinden bahseder misiniz?

Benim çalışma alanım özellikle kadınların ancak bir o kadar da erkeğin sevdikleriyle olan ilişkilerinde yaşadıkları çatışmalardan dolayı kendilerini o ilişki içerisinde var hissedememeleri. Ben yoga eğitimimden ve anatomiye olan merakımdan dolayı bedenle çalışmayı çok seviyor ve tercih ediyorum. Aynı zamanda duygulara bakıyorum.

Duyguların bedende vuku bulduğunu hatırlarsak tek yapmamız gereken yaşadığımız herhangi bir zorlanma anında bedende kalmak ve ‘Şu an ne oluyor? Ben bunu duyduğumda ne hissediyorum?

Bana nasıl çağrışımlar geliyor?’ diye o anın içerisinde kalarak zamanı olabildiğince uzatarak hatta zamanı durdurarak o anda kendimize odaklanıyor olmak. Basit bir yöntem fakat uygulaması kolay değil.

Bu nedenle ben böyle bir çalışmayı uzun sürelere yayarak, yaklaşık 15 saat, kişinin deneyimleme zamanını uzatarak yapıyorum. Böylece kişinin fizibilite raporunu çıkartıyoruz ve detaylıca masaya seriyoruz. Bakalım onun geçmişinde nasıl deneyimleri var, nasıl anılar yaşamış?

Aslında bugün verdiğimiz hiçbir tepkiyi biz bugünkü olaylara vermiyoruz. Genellikle 0-7 yaş arasında yaşadığımız o duyguları tekrardan yaşamak üzere bugüne getiriyoruz.

Geçmişte yaşadığımız duyguyu tamamlayamadığımız için bugün o duyguyu tamamlayabilmek için herhangi bir olayla yine aynı duyguyu yaşamaya çalışıyor sistemimiz, ki o duygu kendi döngüsünü tamamlayıp sistemimizden çıkıp gitsin. Ancak bu duygu geldiğinde biz duygu yerine olaylara odaklandığı-mızda duygunun sistemimizden çıkıp gitmesini engelliyoruz.

Olayı sadece karşımızdakinin üzerinden görmeye başladığımızda o duygu yeniden döngüyü tamamlayamadan sistemde sıkışıyor.

Bilge Kadın Sevdiklerinle İlişkilerinde Çatışma Yönetimi programı 15 saatlik bir çalışma 5 hafta boyunca buluşuyoruz kişiyle. Kişinin yıllar önce inandığı, varsaydığı, öğrendiği, mutlak doğru olarak kabul ettiği hangi bilgiler varsa bunların hepsini önce bir yüzeye çıkartıyoruz.

Ondan sonra da bunlardan hangileri onun işine artık yaramıyorsa kendi istediği yönde, neleri nasıl değiştirmek istiyorsa, bunları dönüştürmek için yine kendi yöntemleriyle kişi nasıl aksiyona geçmek istiyorsa buraya doğru ilerlemesine yardımcı oluyoruz.

Kişinin tamamen kendisine ait olan bilgilerinden faydalanarak ve yolunu nasıl çizmek istediğiyle ilgili planını yapmasını ve bunun için de nelere ihtiyacı olduğunu, yanına nasıl araçlar alması gerektiğini yine kendisinin bulduğu bir şekilde kendi yolunu çizmesine destek oluyor, Bilge Kadın programı.

Son zamanlarda neler yapıyorsunuz, hangi alana odaklanıyorsunuz?

Ben öğrenmeyi çok seven birisiyim. Enneagram mizacım 4. Bu mizaçtaki kişiler bilgiyi hayatın anlamını bulmak için kullanan kişilerdir. Enneagram kişilik envanterini Bilge Kadın programına katılan herkese yapıyoruz bu arada.

Kendimi geliştirmek için Koçluk eğitimleri veren bir meslektaşıma asistanlık yapıyorum. Bu eğitimlerin her biri kendimle ilgili daha fazla şey fark ettiriyor bana.

Son 7 senedir astrolojiden mutlaka destek alırım, sıkıştığım yerlerde. Onun dışında beni besleyen araçlardan bir diğeri analitik psikolojinin kurucusu Jung benim için çok değerli bir bilim adamıdır. Rüyalarımdan çok fazla destek alırım.

Yine son zamanlarda hayatıma giren Dr. Joe Dispenza’nın farklı meditasyon teknikleri var. Bunları da düzenli olarak mutlaka kendi günlük pratiğime katıyorum.

Bir danışanımla yaptığımız bir çalışmayı bir başkasıyla yapmadığım oluyor bazen. Herkes için farklı çalışma örnekleriyle devam edebiliyoruz. Herkes için her teknik aynı etkiyi yaratmayabilir, o anlamda da kendi içsel bilgime ve sevgime güveniyorum.

Gerçekleştirmek istediğiniz en büyük hayaliniz ve projeleriniz neler?

Benim en büyük hayalim aslında kitap yazmak. Ne tarz bir kitap, konusu ne olacak, şu anda hiçbir şey belli olmamakla birlikte bunun bana geleceğini hissediyorum. Düşünmesi bile beni heyecanlandırıyor.

Bir diğer hayalim de üniversitelere ulaşabiliyor olmak. Üniversitede okuyan gençlere duygu ve beden odaklı olmanın onların hayatlarında, seçimlerinde ne kadar büyük destek sağlayacağını ve ne kadar önemli olduğunu onlara anlatıyor olmak benim için çok kıymetli.

Bir de tabii ki yurt dışına açılmak çok büyük bir isteğim. Bilge Kadın markasını franchise etmek çok hoşuma gider. Bir çok şehirde birçok ülkede birçok dilde sunmak en büyük hayallerimin arasında.

Son yıllarda bu alana ilgi oldukça arttı. Özellikle sosyal medyada çok fazla bir bilgi kirliliği de yaşanıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben bilgi kirliliği olarak değil de herkesin kendi yöntemini bulması olarak nitelendiriyorum. Belki de benim karşılaştığım kişiler ya da benim bakış açımdan dolayı gördüğüm insanlar bu şekildeydi. Hiç kimse -mış gibi yapmıyordu.

Mutlaka sahtesi, doğru olmayan bilgiyi sunanı vardır, yoktur diyemem. Eğer ki hiçbir şeyi eğer tesadüf olarak yaşayamıyorsak bu dünyada o bilgi kirliliği yapan kişileri seçen kişilerin de onları seçmesi gerekiyordu. Onlardan öğrenmeleri gereken bir şeyler vardı ki kendilerini onların yanında buldular ya da kendilerini onların bilgilerini kirli dedikleri bilgiyi alırken buldular.

İnsanların farkındalıkları arttıkça hayatlarında yolunda gitmeyen ve kötü giden şeyleri değiştirmek istiyorlar. Sizden hizmet alanlarda nasıl bir etki bırakıyorsunuz?

Evet farkındalık oluşması bu farkındalıklarıyla ne yapacaklarını bilmeyenler için büyük bir yük oluyor! O yüzden farkındalık olduğunda, aydınlanma anı yaşandığında, kişi bununla ilgili bir şey yapmaya, bir aksiyon almaya açık olması çok kıymetli. Benden hizmet alanların neredeyse %99’unda kendilerinin neden şimdiye kadar verdikleri tepkileri verdiğini görüyorlar. Bunu anlıyorlar.

Bundan sonrası için de neyi farklı yaparlarsa artık bunun değişeceğini fark ediyorlar. Fakat bizim çalışmamız bittikten sonra bazılarında bunun bu noktada kaldığını görüyorum. Yaklaşık %50-60 kadarı belki bununla ilgili büyük bir adım atıyor ve hayatını değiştiriyor ve artık farklı bir kulvarda ilerlemeye başlıyor.

Burada önemli olan şey kişinin kendisiyle çalışmayı bırakmaması. Bu farkındalıkla ilgili bir hizmet almaya, koçluk, terapi ya da yakınlarından bu anlamda empatik alan istemek olabilir, buna devam etmeleri gerekiyor.

Burada aslında öz şefkate geliyoruz. Öz şefkat dediğimiz şey yani kişinin kendisine şefkatli olma hali. İhtiyacı olduğunda ihtiyacını karşılamak için hangi adımı atması gerekiyorsa bu adımı atmaya gönüllü olmak demek.

Kendini kurban psikolojisine sokarak ‘ben çok kötüyüm! Bana şu şöyle yaptı, bu böyle yaptı, hak etmiyorum’ gibi bir yerden baktığında o zaman kurban zalim ve kahraman drama üçgenine sokuyor kendisini.

Bu drama üçgenine giren herkes aynı olay içerisinde tek tek bu 3 karakterden her birinin rolüne giriyor.

Birisi için zalim oluyor bir başkası için kahraman oluyor bir başkası için kurban haline geliyor ve bu noktada da işte çıkmaza giriyor. Benim çalışmamdan çıkan kişilerde bu farkındalık çok yüksek oluyor aksiyona geçmek adımında hala daha bir desteğe ihtiyacı olduğunu fark edenler bu aksiyona geçebiliyorlar.

Kişinin kendisi için bu aksiyonu alıp almayacağı ile ilgili net olması gerekiyor. Bu da cesaret ve korkunun birlikte işlediği yer. Çünkü korku yoksa cesaret etmeye gerek yok. Önemli olan korku olmasına rağmen cesaretle adım atmak.

Bazı insanlar potansiyelleri olmasına rağmen değişim için adım atamıyorlar. Bunun sebebi nedir?

Evet aslında hepimiz böyleyiz. Potansiyelimiz var, değişim yapabiliriz ve neyi değiştireceğimizi de aslında çoğunlukla biliyoruz. Çünkü hepimiz çok fazla şey okuyoruz, dinliyoruz, öğreniyoruz, meraklıyız.

Fakat harekete geçmiyoruz burada da, biraz önce de bahsettiğim gibi kurban rolüne geçmek bizim kolaya kaçmamıza sebep oluyor.

Çünkü bu drama üçgenindeki kurban bu üçgenin içerisindeki en güçlü karakter. Kurban olmazsa zalim olmayacak ve kahramanın bir anlamı kalmayacak. Zalim ve kahraman da kurbanı, kendi güçlerini kanıtlamak için kullanıyorlar ve besliyorlar.

Kendisini kurban olarak seçmiş birisi gücünü ancak bu şekilde hissedebiliyor hayatın içerisinde ve bu rolden çıkmak istemiyor.

Örneğin bana gelen kadınlardan neredeyse % 90’ı şu cümleyi kuruyor; ‘çok vericiyim, çok fedakarım, fakat çok yoruldum. Bu ilişki içerisinde sanki ben yokum.’ diyor.

Bunu neden yaptığına baktığımızda bu kişinin aslında daha çok sevilmek, daha çok ilgi görmek, daha çok beğenilmek, o küçük topluluğunun içerisinde varlığını devam ettirebilmek için, ait olabilmek için yapıyor. Fakat neye olan aidiyetini kaybediyor? Tabi ki kendisine olan aidiyetini kaybediyor.

Farkındalık yaşadığımız yer seçeneklerimizi fark ettiğimiz yer. Ben bu topluluğa ait olmaya devam etmek için kendimden vazgeçmeye ne kadar gönüllüyüm? Çünkü her ikisinin de olması o an için mümkün değilmiş gibi görünüyor. Fakat ben diyorum ki her ikisinin de olması mümkün.

Çünkü seni sen olarak kabul etmeyen bir topluluk zaten senin ait olduğun bir topluluk değildir. Bununla birlikte sevdiklerin, yakınların senin seçtiğin insanlar.

Onlar seni sen olarak kabul edeceklerdir. O nedenle onlar için kendini fedakar, verici olarak tanımlamak zorunda değilsin. Sen de hayır diyebilirsin, çünkü onlar sana hayır diyorlar.

Sınır koymayı, hayır demeyi, özgünlüklerini korumayı seçmeyen kadınlar bunları çevrelerindekiler yüzünden yapamadıklarını söylüyor, ancak bu doğru değil.

Bu sadece bir alışkanlık. Harriet Lerner’i Öfke Dansı kitabında bunu çok güzel anlatıyor, okunmasını çok öneririm. Her ilişki içerisinde bir alışkanlık vardır, bir oyun oynanıyor. O ilişki içerisinde hiç kimse bunun bozulmasını yeni bir kural koymayı istemez çünkü zordur. Bir şey belirlenmiştir, buradan devam etmek isterler.

Fakat bu artık senin için işe yaramıyorsa sen kendinden daha çok verdiğini ve mutsuz olduğunu hissediyorsan, burada oyunu senin bozman gerekiyor. Bu oyunu sen bozduğunda, yani

karşındakinin beklemediği bir cevabı verdiğinde o kişi oyunun bozulmasına izin vermeyeceği için senin üstüne daha da çok gelecek, küsecek ve alınacak.

Sen ona çok şefkatli bir yerden yaklaşsan bile senin bu haline alışkın olmadığı için seni duymayacak ve belki tehdit edecek. Senin burada çok dirayetli bir şekilde duruyor olman gerekiyor ki ‘bu oyunu artık bu kurallara göre değil kendi kuralıma göre oynayacağım sen de eğer bu konuda benimle aynı fikirde isen hadi gel yeniden yazalım ilişkimize tekrardan bir yön verelim’ dediğin bir yer olması gerekiyor.

Bunu yapmak kolay değil çünkü belki bu ilişki 10 senelik 20 senelik 40 senelik bir ilişki ve bunun değişmesini 1-2 gün içerisinde beklemiyoruz doğal olarak. Fakat bununla ilgili sen çok net isen, eşin olabilir annen olabilir çocuğun olabilir sen kendi içinde ne kadar hizalıysan karşındaki de sana o kadar daha çok uyacaktır, seni seviyorsa ki eminim seviyor zaten. Kısacası harekete geçebilmenin en önemli kısmı cesaret etmek, bir şeyleri değiştirmeye cesaret etmek.

Siz hayatınızdaki dalgalı dönemleri nasıl atlatıyorsunuz?

Benim de dalgalı dönemlerim çok sık oluyor tabii ki çünkü başta duygu insanıyım. Kendimi destekleyebildiğim kadar destekliyorum fakat şöyle bir gerçek var; insan kendi sırtını göremiyor.

Ben zor bir duygu içerisine girdiğimde yaptığım ve kendimi takdir ettiğim şeylerden biri de destek almaya açık olmam. Bu bazen sadece arkadaşımı telefonla arayıp bir 15-20 dakika konuşmak oluyor, bazen de profesyonel bir destek almak oluyor.

Kendi elimi bırakmamaya çok özen gösteriyorum çünkü kendi elimi bıraktığımda tutacak kimsenin olmadığını çok net biliyorum.

Yine kendime hatırlattığım şey, öz şefkat. Kendine öz şefkatli olmayı hep hatırla, kendini sev. Kendini sev dediğim yer aslında hiç kolay bir yer değil çünkü biz kendimizi sevmeyi öğrenerek büyümedik toplumun içerisinde.

O nedenle yaşadığımız minicik bir sorunda bıraktığımız ilk el kendi elimiz oluyor.

Bu alanda faaliyet gösteren diğer uzmanlardan farklı olarak neler yapıyorsunuz?

Ben uzun süreli bağlantılar kurmayı seviyorum. Bu nedenle bir kere ilişki kurduğum kişiyle onun istediği süre boyunca ilişkimi devam ettirmek istiyorum. Benim en üstteki değerlerimden biri samimiyet. İşimde samimi olmak benim için çok önemli.

Bu arzumdan dolayı bu yola çıkarken süreklilik arz eden bir topluluk kurmaya niyet ettim ve Bilge Kadın Kabilesi diye bir grup açtım. Benim çalışmalarıma katılan herkesi o alanda topluyorum ve elimden geldiğince beslemeye devam ediyorum.

Mümkünse yüz yüze buluşmalar planlıyorum ve bunu daha da sıkılaştırmayı umut ediyorum.

Bütünsel yaklaşımı sevdiğim için, bedensel, ruhsal, zihinsel ve duygusal anlamda her türlü iş birliğine açık bir yerden devam ediyorum. Örneğin çalışmamın içerisine kişiye bir ay boyunca besleyecek süper gıda kürü hediye ediyorum.

Ayrıca benim koçluk hizmetimin yanında terapi de almak isteyen danışanlarıma finansal olarak destekte de bulunuyorum. Alan açan kişinin derinliği ne kadar fazlaysa o alana giren herkese de o kadar derinlikte alan açabiliyor.

O yüzden her uygulayıcının kendi derinliği kadar alan açtığını düşünüyorum.

Ben Utkan olarak bu anlamda biricik olduğumu biliyorum. Herkesin de bu şekilde biricik ve eşsiz olduğunu düşünüyorum. Derinlerde dolaşmak ve zor duyguların içinde kalmak benim güçlü yanlarımdan.

Duygusal anlamda zorluktan kaçmadan gözünün içine bakabiliyorum. Bu da beni bu konuda farklı kılan özelliklerimden biri.

Bu alanda hizmet almak isteyenlere ne tavsiye edersiniz?

Eğer kişi kendisiyle çalışmaya açık birisiyse zaten bu hizmeti kimden alacağını içsel olarak biliyordur. Aynanın karşısına geçip ‘benim neye ihtiyacım var?’ diye sorduğunda onun cevabı mutlaka gelir. O nedenle kişinin neye ihtiyacı olduğunu kendi kendine belirlemiş olması ilk adım diye düşünüyorum.

Sonra bu ihtiyacını nasıl bir yöntemle almak istediğine karar verebilir. Bu bazısı için benim uyguladığım yöntem, duygu ve beden yöntemi olabilir, bazısı için dağa tırmanmak olabilir çünkü o da bir öğreti.

Ben neye açığım? Ben nasıl öğrenmeyi seviyorum? Benim asıl hedefim ne? Bence bu 3 soruyu kendilerine sorarak yola çıkıyor olmaları onlar için güzel bir seçenek olur.

Ben her zaman hizmet alacağım uzmanı kalbimle seçtim. Onunla ilgili çok fazla şey bilmeme gerek yoktu. O kişiyi gördüm ve karar verdim.

O yüzden herkese kendilerine bu konuda güvenmelerini öneririm. Ne istediklerini bildikten sonra karşılarına çıkan kişinin de onlara uygun olup olmadıklarını kalplerinden gelen cevaba bakarak bilebilirler. Bedeninizi dinleyin demek istiyorum buradan herkese çünkü beden sürekli bizimle konuşuyor.

Sizin gibi profesyonel olarak bu mesleği yapmak isteyenlere ne tavsiye ediyorsunuz?

Tavsiyem, kendileriyle çalışmaya devam etsinler olur. Çünkü en büyük öğretici kendimiziz. Ben bu alana girdiğimden beri kendi yaşadıklarımdan kendi deneyimlerimden öğrendiğim şeyler kadar hiçbir şeyden öğrenmedim.

Bunların hepsinden inanılmaz güzel bilgiler geliyor. Bilgi her yerde zaten var, asıl idrak kısmı deneyimle oluyor. Kendi deneyimlerinizi lütfen ama lütfen profesyonelliğinizin içerisine katın sizin deneyimlerinizin içinden daha güzel anlatacaksınız ve karşınızdaki de çok daha güzel öğrenecek ve size olan güveni de artacak.

Son olarak okuyucularımız için bir mesajınız var mı?

Kendinizi sevmenin yollarını lütfen bulun ve kendinize şefkati her zaman hatırlayın. En zor zamanınızda, özellikle o zaman, kendi elinizi bırakmayın!

Benzer

Yorum Yaz