Ütopik Diyetlerden Uzak Durun – Dyt. Sena Sarıkaya

Editör

Diyetisyen Sena Sarıkaya ile Megareform Dergisi için duygusal beslenme, fitoterapi ve çocuk beslenmesi gibi konularda çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Merhabalar ben Sena Sarıkaya, diyetisyenim. 1997 yılında doğdum. İlkokul, ortaokul ve liseyi Beylerbeyi’nde okudum. Daha sonra Üsküdar Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik bölümünü bitirdim. 25 yıl Üsküdar’da ikamet ettim. 2020 yılında üniversiteden mezun oldum ve aynı yıl içerisinde meslek hayatına adım attım. Şu anda da halen diyetisyen olarak mesleğimi yapmaya devam ediyorum.

Bu alana olan ilginizi ilk ne zaman fark ettiniz?

Bu alana olan ilgim ilkokul yıllarında başladı. O dönemde çok zayıf bir çocukluk geçiriyordum, gerçi hayatımın her dönemi hep çevrem tarafından zayıf bir çocuktum. Bu da dış çevrede ve okulda arkadaşlarım arasında çok konuşuluyordu. Kısaca etrafımdaki herkes beslenme tarzım ile oldukça fazla dikkat ediyordu. Yemek seçen, her şeyi yemeyen bir çocuktum.

Lİseye kadar hep bu şekilde devam etti ve bu durum beni diyetisyen olma düşüncesine itti diyebilirim. Sonrasında bu alanla ilgilenmeye ve araştırmaya başladım. Diyetisyen olmaya karar verdim.

Beslenme ile ilgilenmeye başladıktan sonra sizin hayatınızda neler değişti?

Kendi beslenme tarzım ile ilgili araştırmalar yapmaya başladım. Nasıl beslenmeliyiz, yanlış yaptığımız durumlar nedir gibi soruları araştırmaya başladım ve internette bununla ilgili çok fazla bilgi kirliliğinin olduğunu farkettim. En doğru ve en sağlıklı bilgiyi bu mesleği okuyarak edinmek istediğime karar verdim. Ve bunun için çalışıp bölümü kazandım.

Uzmanlaştıktan sonra kendi hayatınızda ruhsal zihinsel ve bedensel olarak değişiklikler oldu mu?

Doğru beslenme önce zihinde başlar, sonrasında hayatımıza uyguladığı-mızda bedenimizde şekillenir. Bende de aynen bu şekilde oldu.

Hayattan tam verim almaya, doğru düşünmeye, mantıklı kararlar vermeye ve kendimi daha zinde hissetmeye başladım. Bunu başarabilmek için önce kafada bazı düşünceleri yok etmek ve gerçekten istemek gerektiğini fark ettim.

Bu alana uzmanlaşmaya ve başka insanların hayatına dokunmaya karar vermeniz nasıl oldu?

Kendi hayatıma dokunduktan sonra bunun bende yarattığı olumlu etkilerin başka insanlarda da olması gerektiğini düşünerek karar verdim. Ben seçtim diyebilirim. Bu yolculukta hedef çok önemli. Eğer hedefiniz sizi mutlu ve motive edecek derecede ise daha çok çalışıyorsunuz, daha çok istiyorsunuz. İnsanların yüzlerinde bir parça mutluluk görünce onların sağlıklarına sağlık katmış oluyorsunuz. Bu da sizde ayrı bir mutluluk oluşturuyor.

Beslenme ve diyet son zamanlarda oldukça popüler oldu, siz bu ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz?

Evet gerçekten öyle. Beslenme her geçen gün güncelleniyor, bugün normalde hep yaptığımız bir uygulamanın yarın aslında ne kadar yanlış olduğu açıklanabiliyor, bilim böyle bir şey.. Durum böyleyken biz diyetisyenlerde sürekli güncel bilgilerin takibinde oluyoruz. Ve bunu insanlarla paylaşıyoruz.

Bu ilginin popüler olmasına baktığımızda aslında bir problem yok gibi duruyor fakat diyetisyen olmayan, bu mesleğin bölümünü okumamış bir kesim de var malesef. Ve bu kişiler insanlara ‘beslenme koçluğu’ adı altında diyet listesi vermeye kadar götürebiliyorlar işi. İlgi güzel fakat doğru insanlar tarafından, ihtiyacı olan insanlara sunulması gerekiyor.

Aksi takdirde hem popülerite yüzünden insan sağlığıyla oynayacak derecede yanlış bilgiler verilmiş oluyor hem de bu mesleğe gönül vermiş, emek vermiş pek çok meslektaşıma saygı duyulmuyor. Dediğim gibi ilgi güzel fakat doğru insanlar tarafından, ihtiyacı olan insanlara sunulması gerekiyor.

Danışanlarınız en çok size hangi sorunlarla geliyorlar?

Bana en çok gelen sorular genellikle kilo verme ile ilgili oluyor. 1 ayda kaç kilo veririm? En sık aldığım soru olabilir. Zayıflama konusunda insanların en merak ettiği durum 1 aylık süreçte nasıl ve kaç kilo vereceği oluyor. Bunun bir diğer nedeni de kişilerin net rakamlar duymak istemesi. Sizden ayda kaç kilo vereceğini rakamsal olarak duyması çok zor fakat yine de kendini motive etmek veya hedef koymak için bu soru yöneltilebiliyor bizlere.

Varsa düzenlediğiniz eğitimlerin ve çalışmaların içeriğinden bahseder misiniz?

Benim aslında en çok ilgi duyduğum alanlardan biri duygusal yeme veya emosyonel beslenme de denir. Emosyonel yeme açlık hissi nedeniyle ya da öğün zamanı geldiği için ya da sosyal gereklilik olduğu için değil de sadece ve sadece duygulara cevaben ortaya çıktığı varsayılan yeme davranışı olarak kavramsallaştırılmıştır. Ben mutsuzken mesela kesinlikle yemek yiyemem, canım bir şey istemez ve direkt iştahım kesilir.

Danışanlarım içerisinde de psikolojik olarak yeme durumları olanlara kendimde bulduğum çözümlerden yola çıkarak yaklaşıyorum diyebilirim. Bunun dışında çocuk beslenmesi ile ilgileniyorum. Geçtiğimiz sene bir meslektaşımla ile beraber Mart Şenlikleri’nde ‘İştahsız Çocukta Yeme Tutumu’ adlı bir eğitim düzenlemiştik ve ebeveyler için oldukça faydası olmuştu. Siz bir yandan bu alanda en son gelişmeleri yakından takip etmeye devam ediyorsunuz.

Bu konuda son zamanlarda neler yapıyorsunuz?

Son zamanlarda özellikle odaklandığım alan fitoterapi olabilir. Fitoterapi, bitkisel ilaçların tıpta kullanılması anlamına gelen bilim dalı. Bitkilerle tedavi eski zamanlardan bu yana uygulanmakta.

Her bir bitkide yüzlerce bileşik bulunuyor ve fitoterapi ile bitkisel ilaçlar kullanılarak, vücudun belli bölgelerine uyarılar veriliyor, bitkilerde bulunan bileşiklerin bütüncül etkilerinden yararlanarak vücuttaki sorunlu noktalarının iyileştirilmesi ve güçlendirilmesi amaçlanıyor. Ben de fitoterapiye duyduğum ilgiden ötürü Prof.Dr. Erdem Yeşilada Bilimsel Fitoterapi Eğitim Platformu’dan eğitimlere katılarak fitoterapi sertifikamı aldım.

Eğitimlerde solunum sisteminden dermatolojiye, sinir sisteminden ürolojik rahatsızlıklara kadar 12 ayrı branşta kullanılan bitkiler, doğru ekstraksiyon yöntemleri, yapılan klinik çalışmalar, doğru ekstre kombinasyonları ve bitkilerle tedavide risk yönetimi gibi konulara yer veriliyor. Benim için hem yeni insanlarla tanışma, farklı meslek grupları ile ilgili bilgi edinme deneyimi oldu, hem de kendi mesleğimle bağdaştırabileceğim pek çok bilgi edindim.

En büyük hayaliniz ve projeleriniz neler?

Meslekte biraz daha piştikten sonra kendi ofisimi açmak en büyük hayallerimden biri, ama bu öyle sıradan bir ofis olsun istemiyorum. Aynı zamanda alt katı sağlıklı tariflerin yapıldığı bir kafe olabilir, şuan yeni yeni bu tarz yerler açılıyor ve bence daha çok olması lazım.

Kendi ürünlerimin, karışımlarımın, sandviçlerimin, salatalarımın satıldığı bir kafem olsun isterim. Aynı zamanda bu tariflerimin olduğu bir kitap çıkarmak istiyorum. Bunun için çalışmalarım devam ediyor. Şu an mesleğin içinde farklı dallarda da kendimi göstermek ve geliştirmek, tecrübe edinmek istiyorum. Bu süre zarfında da yüksek lisansımı yapmak istiyorum. Umarım sırayla hepsini gerçekleştirebilirim.

Son yıllarda bu alana ilgi oldukça arttı. Özellikle sosyal medyada çok fazla bir bilgi kirliliği de yaşanıyor. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, ilgi çok fazla, bu güzel bir durum fakat ilgiye karşı araştırmalarda dediğiniz gibi bilgi kirliliği de çok fazla malesef. Bu konuda sosyal medyanın etkisi büyük. Bilgi sahibi olmayan çoğu kişi orada fikir sahibi olarak paylaşımlar yapıyorlar. Doğru bilgiyi, ilgisi olan kişiler, doğru insanlardan edinmelidir.

Bedensel ruhsal ve zihinsel açıdan sizden hizmet alanlarda nasıl bir etki bırakıyorsunuz?

Ben ve danışanlarım arasında hep olumlu etki olmuştur. Olumsuz etki yaşacağım bir durumla henüz karşılaşmadım. Nedeni de isteksiz danışan kabulüm olmadığından diye düşünüyorum. Hep istekli, azimli danışanlarım oldu. Ben de en ufak düşüşlerinde onları motive ettim.

Fiziksel yönden zaten istedikleri kiloya, bedene vs. ulaştıkları için mutlu ayrılıyoruz ve bu psikolojilerine ruhsal yönden olumlu yansıyor. Bazı insanlar potansiyelleri olmasına rağmen değişim için adım atamıyorlar, bir türlü harekete geçemiyorlar.

Bunun sebebi nedir? Sebebi dış yani çevresel faktörler, genetik faktörler, hormonlar veya kişinin kendi karakterinde olan özellikler olabilir. Veya kendine hedeflediği şeye ulaşmak için yeteri kadar inanmıyor, güvenmiyor olabilir.

Bazı kişiler bu alana ön yargıyla yaklaşıyor. Hatta hiç inanmayanlar da var. Bu tarz bir düşünceye sahip olanları nasıl ikna etmek gerekiyor?

Aslında bizim mesleğimizde diyetisyene inanmamak değil de kişi kendine inanmıyor, “yapabilir miyim, başarabilir miyim?” gibi… O noktada genellikle onu motive edici cümleler, başardıktan sonraki hayatının hayalini kurdurmak, yaparsa nelerin hayatında değişeceği gibi durumlardan bahsediyorum. Bu da hem danışanımın daha istekli olmasını hem de ikna olup, devam etmesini sağlıyor.

Kendi özel yaşamınızda uzmanlığınızı arka planda kullandığınız ve kişiler hakkında analiz yaptığınız durumlar oluyor mu? Neler gözlemliyorsunuz?

Özel yaşamımda beslenmeyi arka planda tutmam mümkün değil. Muhakkak yediğimiz yemekte, içtiğimiz içecekte hatta markette alışveriş yaparken bile konusu açılıyor ve çevremdekilerden bu konularda sorular alıyorum. Elimden geldiğinde cevaplıyorum fakat analiz yapar gibi değil, sadece besin içerikleri ile ilgili

merak edilenlere dönüş sağlıyorum. ‘Kaç kilo veririm, ölçüm nasıl yaparım, hangi kan testlerini yaptırmalıyım?’

Bu tür soruları seans içinde, mesai saatlerimde cevaplıyorum. Bu alanda faaliyet gösteren diğer uzmanlardan farklı olarak neler yapıyorsunuz? Farklı olarak çocuk beslenmesi alanına yoğunlaşıyorum aynı zamanda fitoterapi eğitimi aldığımdan bitki beslenmesini, bitkilerin besinler üzerindeki etkilerini araştırıyorum ve yer yer programlarıma dahil ediyorum.

Hiç unutamadığınız bir danışan hikayeniz var mı?

Size hangi sorunla geldi ve sürecin sonunda ne oldu? Elbette var. Bir danışanım bana geldiğinde 134 kilo idi. Doktordan çıkınca ilk iş beni bulması olmuştu ve aradığında anne olmak için, çocuk sahibi olmak için, kilo vermek istediğini söylemişti. Daha sonra sürece başladık.

11 ay kilo verme programımız devam etti, bu süreç içinde yorulduk, durduk, dinlendik, devam ettik, sıkıldık, bıraktık, sonra tekrar ayağa kalktık derken 59 kilo verdik ve 75 kiloya ulaştık. Doktoru artık onay vermişti. Ve daha sonra hamilelik süreci başladı. Bu süreçte ufak desteklerde bulunuyordum, diyet yapmıyorduk hamilelikten ötürü.

9 ay sonra sağlıklı bir bebek dünyaya getirdi ve ismini Sena koydular. Duyduğumda o kadar mutlu oldum ki, sevinçten ağlamıştım. Bu anımı asla unutamam bende çok büyük yeri ve etkisi vardır, çok duygulanmıştım. 🙂

Siz hayatınızdaki dalgalı dönemleri nasıl atlatıyorsunuz? Yaptığınız bu çalışmaları siz kendinizde nasıl deneyimliyorsunuz?

Her meslek grubunda olabilecek dönemler diye düşünüyorum. Önemli olan olumsuz kalıcı bir iz bırakmadan bu süreci atlabilmek. Zaten insan sevdiği işi yapıyorsa çok da böyle dönemleri olmuyor. Bu yüzden akışına bırakmak, sevdiğin hobileri yapmak, sana iyi gelen insanlarla olmak sürecin daha kolay ve kısa sürede atlatılmasına yardımcı olabilir.

Bu alanda hizmet almak isteyenlere ne tavsiye edersiniz? Hizmet alacakları uzmanlarda hangi özelliklerin olup olmadığına dikkat etsinler?

Bir diyetisyenden danışmanlık almak istiyorsanız öncelikle gerçekten bu yolculuk için istekli ve azimli olduğunuza karar vermelisiniz. Gerçekten ‘Ben bu işi yapacağım artık kendi sağlığım için bunu istiyorum’ diyebilmelisiniz. Çünkü istemek başarmanın yarısıdır. Danışmanlık alacağınız kişinin de sizinle bu yolda sabırla ve motivasyonla ilerlemesi çok önemli.

1 günde 5 kilo vereceğinizi, türlü detokslar, sihirli sular vs gibi gerçek dışı durumlardan bahsetmeyen, yağdan kilo vereceğiniz sağlıklı yaşam tarzınıza uygun sürdürülebilir listelerle sizi buluşturan kişileri tercih etmelisiniz diye düşünüyorum.

Sizin gibi profesyonel olarak bu mesleği yapmak isteyenlere ne tavsiye ediyorsunuz?

Öncelikle lütfen sosyal medyanın büyüsüne kapılmayıp, ütopik diyetlerden, sihirli sulardan, abartılı kilo kaybı vaatlerinden uzak durmalılar. Sağlıklı, kişinin ihtiyaçlarını karşılayabilen, sürdürülebilir programlar oluşturan etik değerlere bağlı kalan diyetisyenler olmalılar. Bu işi sadece maddi anlamda düşünmeyip, manevi boyutta da danışanlarına destek ve motivasyon sağlamalılar. Naçizane tavsiyemdir.

Son olarak okuyucularımız için bir mesajınız var mı?

Herkes öncelikle kendi işini sonrasında yaptığı işi doğru bir şekilde yapmalı, çünkü o zaman birbirimize olan saygımız ve sevgimiz artar, daha mutlu ve barışçıl bir dünyada yaşıyor oluruz diye düşünüyorum. Hangi meslekten olursak olalım hepimizin bu hayatta bir amacı, bir gayesi var.

Umarım bu amaca uygun işlerimizi yaparız ve karşılaştığımız işlerde memnuniyetle mutlu yaptığımız işler olur. Mesleğime aşık bir insanım, elimden geldiğince de farklı hayatlara dokunmaya devam edeceğim. Megareform ailesi’ne bu güzel röportaj için de çok teşekkür ediyorum. Umarım daha güzel projelerde yine bir araya geliriz.

Benzer

Yorum Yaz